Nerede kalmıştık? Kadın olmak zordu!! lara ve ben mafikeng'e gittiğimiz hafta sonu saçlarımızı yaptırmıştık; pek sancılı oldu birkaç gece uyuması ama sonraları alıştım.
Ev sahibimiz çok tatlı bir kadındı, fazlasıyla da misafirperver, normalde 4 erkek cocugu var, artık 4 kızı daha :) gerçekten bizi kızları gibi ağırladı bizi, ailesiyle tanıştık, annesi babası, ablası, abisi onların çocukları vs.
Ev sahibimiz çok tatlı bir kadındı, fazlasıyla da misafirperver, normalde 4 erkek cocugu var, artık 4 kızı daha :) gerçekten bizi kızları gibi ağırladı bizi, ailesiyle tanıştık, annesi babası, ablası, abisi onların çocukları vs.
Hediyeler verdi, daha sonra kapanısda yaptığımız performansları izlemek için kampa geldi ... Devlete bağlı olan bölge kalkınma ajansı gibi bir kurumda çalışıyor ve verdiği hediyeler bölgenin kadınları tarafından yapılmış el yapımı şeylerdi nasıl mutlu olduk anlatamam:)
Biz de ona hediyeler verdik, bizi agırlayan herkese bunu yaptık aslında; izmirden getirdiğimiz nazar boncuklu anahtarlıklarımız ev sahiplerimiz tarafından cok begenildi.
Biz de ona hediyeler verdik, bizi agırlayan herkese bunu yaptık aslında; izmirden getirdiğimiz nazar boncuklu anahtarlıklarımız ev sahiplerimiz tarafından cok begenildi.
Mafikeng'te yaşadığımız bir diğer önemli olay Selocanın bizi pazar gün ki kilise ayinine davet etmesi idi. SElo proje boyunca biz Türk katılımcıların en favori adamıydı. Müzik konusunda inanılmaz yetenekli - zaten her Afrikalı bence doğuştan bir yeteneğe sahip bu konuda- iki dakikada beste yapıp söz yazabiliyor selocan.. Ona Selocan diyoruz çünkü gerçekten cok sevdik, o da Türkçe öğrenme konusunda çok hevesliydi, her birimize seslenirken büşracan, nilaycan diye sesleniyordu ve bütün proje boyunca birbirimize "bebişim" dedik.. Öğrendiği kelimeler cümleler bunla sınırlı değil tabii ki..
Kilise konusuna gelince Selo kilisede şarkı söylüyor ve biz kampta iken her pazar kilisesine gidemediği için çok üzülüyordu. Bize hep kilisesini anlatıyordu ve pazarları kampa en yakın kiliseyi bulabilmek için km’lerce yürüdüler ayinleri kaçırmamak için.
Orda gözlemlediğimiz başka bir nokta da insanların dinlerine çok bağlı oldukları. O kadar zor durumlarda yaşıyorlar ki tanrıya tutunmaktan başka seçenekleri yok gibi.. O pazar günü de evinde kaldığımız Afrikalı annemiz Kate bizi arabasıyla SElocanın kilisesine bıraktı. İlk izlenimim ne diye merak ederseniz açıkçası şok oldum. Avrupa'da gördüğüm devasa ve her biri birer şahaser olan kiliselerden ve bizim muhteşem ve büyük camilerimizden sonra çok şaşırdım. Çünkü ne bileyim dini mekanlar hep önemli olmuştur ya ,büyük güzel binalardır diye düşünmüş olmalıyım sanırım.. Karşımda gördüğüm küçüçük tenekeden yapılmış bir barakadan farksızdı. Asla bunu küçük görmek gibi algılamayın ama böyle bir şey beklemiyor oluşumdur beni böyle şaşırtan. Ama insanları görseniz en güzel kıyafetleri ile özene bezene giyinip gelmişlerdi.
Kampta en günlük ve paspal halimizle dolaştığımızdan Selocan’ı takım elbise için de görmek çok farklıydı. Bizi ailesi ile tanıştırdı, içeride anons edip hepimizi tek tek tanıttı. İnsanlar nasıl da mutlu oldular bizleri misafir etmekten, Selo da çok gururluydu. Bütün ayin boyunca şarkılar söylediler ve dans ettiler. Daha önce de söylemiştim ya bu insanlar çok çok yetenekli müzik ve dans konusunda…
Büşra Güder
25.12.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder