İstanbul’ da ne kadar sis vardı. Sessiz sakin
valizimi hazırlıyordum. Doğru mu yapıyordum? Nereye gidiyordum ben? Tamam,
itiraf ediyorum biten bir ilişkinin ardından kaçacak deliği Türkiye’ de bulamadığım
için başladığım operasyonum, uzun bir surecin ardından, nihayete ermişti
ermesine de ya sonra? Allah’ım kafamda deli sorular, birde şu uçak korkusu. Aşabilecek
miydim her şeyi? Uçabilecek miydim gerçekten çok uzaklara? Niye düşünüyordum ki
daha fazla. Bütün endişelerimi ve korkularımı attım bir kutuya, sığmadı ikinci
kutuya ve başladım yeni bir hayata.
9 Şubat itibarı ile Milano
Malpensa Havaalanına inmiştik ben ve ümitlerim, kalbim kocamandı, hızlı hızlı
çarpmaktan büyümüştü ama yarını düşünmüyordum, tek derdim aktarma yapacağım 3
trene zamanında yetişmekti ve öylede oldu. Floransa Santa Marina Novella Tren
İstasyonuna oradan da artık yaşayacağım köyüme giderken kalbim daha da büyüdü
ve sonunda köyümdeydim, sonra evimde, 1 senemi geçireceğim mutfağımda
soluklanırken ev arkadaşlarım bana yemek hazırlamıştı. Şımarmalı mıydım? Evet, hak
etmiştim bunu. Otobüs, Uçak, 3 tren… Yazarken kolay geliyor ama değildi.
Uyumalıydım… Sabah uyandığımda hissettiklerim normal değildi çünkü sanki yıllar
önce buraya gelmiş ve yaşamıştım, bir insan hiç mi yabancılık çekmez derken
gönüllülük hayatına atıldım balıklama, bir anasınıfında çocuklara aktivite
eğitmenliği yapacaktım ne kadar keyifliydi, kulağa hoş geliyordu... Öylede oldu
bana ilk zamanlarda uzaylıyım gibi baksalar da, göz ucuyla izlemek kadar
zevklisi yoktu. Beni çabuk kabullendiler ki ilk ayım bitmeden daha da çok
sorumluluk verecek kadar güvendiler. Minnettarım…
Yaşadığım yere; tren istasyonu
olan, yakında İtalyanların deniz muamelesi yaptıkları bir gölü olan, 1 büyük
süper marketli, 4 Çin pazarlı,2 parklı bir belde ..BORGO SAN LORENZO böyle
söyleyince çok havalı oluyor Nitekim öyle de. İtalyanlar, gerçekten bize çok
benzeyen, konuştukları 10 kelimeden 4 u "MANGİARE " yani yemek yemek,
4 u AMORE yani aşk, kalan 2’side öylesine hayatın içinden şeyler işte. İlk
çarşı deneyimimizde vitrinde gördüğüm ayakkabıyı almam tam 2 ay sürdü neden mi?
Siesta canım :))) İtalyanların meşhur 13.00 da başlayıp 16, bilmem kaçlara
kadar devam eden öğle den sonra dinlenmeleri ne bilsin bu Türk kız ayakkabıya
odaklanmış :)) Ama sonunda açık yakaladım ve o artık benim ve bende Siesta
saatlerine hâkimim. İlk gittiğim gün hava açıktı derken bir maç güne kalmadan
bir soğuk yaptı ki sormayın ve kar yağdı ardından biz ne mi yaptık? Kardan adam
yaptık burnuna havuç, göğüslerine armut taktik derken şehirler gezmeye başladık.
En yakın arkadaşım bir Polonyalıydı. 30 km yol yürüyebilen, gözlüğü olmadığı
zamanlarda beni gözlük niyetine kullanan, hastalandığımda soğan karışımları
hazırlayıp anne edası ile ağzıma dolduran, cesur bir kızdı çok. Yanımda başrol
oynuyor kendisi.
Bahar geldi, papatyalar açan
bahçemiz vardı evimizde, sonra "çantamaggio" dediler "o ne"
dedik "biz mayısa şarkılar söyleriz, bize aşk ve mutluluk getirsin
ardından gelen yazla" dediler, "söyleriz biz de" dedik ve danslarla
şarkılar söyledik mayısa… Video Ve Sicilya dedik uçtuk haftasında mafyaya
meydan okuduk, yürüdük kmlerce arada âşık olduk hafiften.
Dostlarım oldu kaç milletten birlikte ağladık
biliyor musunuz? Kardeşim ve en yakın dostum Aybalam benimle ağlar sanırdım sadece,
derken yaz geldi yeni denizlere daldım, sonra yeni kelimeler öğrendim, her gün
3-5 tane sonra bir baktım konuşuyorum. Çocuklarım vardı iş yerinde, yürümeyi
öğrendiler benimle, ağladım onları görünce, hep yürüyen insanlar gördüm ama hiç
ilk adım atan küçük insan görmemiştim, birlikte konuşmaya başladık onlarla bu
yüzden ilk önce turta, meyve suyu, bebek, şu falan demeyi öğrendim :))) Adımı
söylemeye başladılar bensiz bir yere gitmek istemez oldular mutlu oldum. Annemi
özledim zaman zaman hem de çok özledim, internetim olmadı fotoğraflarla
konuştum. Sonra herkesin kendi dilinde iç döktüğü zamanlar düzenlemeyi tavsiye
ettim iyi geldi herkese- zira ihtiyacımız vardı -, kimse anlamadı
kelimelerimizden, ama hissettik yüreklerimizi.
2000 yaşlının yaşadığı bir huzur
evinde yaşlanmamak için elimizden geleni yaparak yaşayan bir grup gençtik, bir
elin parmakları kadar bile yoktu sayımız, derken yazın bitmesiyle yapraklar
sonbaharı fısıldadı ve biri ayrıldı. Ağladık, derken biri daha… Mektuplar
yazdık daha gitmeden, derken herkes gitti birer birer... Bir ben kaldım… 2 ay
yalnız kalacaktım Fransız yeni gönüllü arkadaş gelene kadar. "Bu da AGH’nin
bir cilvesi" dedim sustum... Ne mi öğrendim? Yalnız kalmayı, gece korkup
bağırarak Ankara havası söylemeyi, bisikletime binip kmlerce pedal çevirmeyi
nereye sürdüğümü bilmeden, yapamam dediğim şeyleri bir bir yapmayı, en yakın
arkadaşımın bitmeyen sohbetlerini dinlemeyi (96 yasında eski bir tangocu)
kelimeleri tek tek çıkarıp evde sözlük karıştırmayı, sonra engellilerin olduğu
Santa Elizabeth bir parçam oldu, ne mi yaptım şükretmeyi öğrendim...
35 yasında bir gecede hayatı
değişen İtalyan bir yakışıklı gördüm Antonio, beyin kanaması geçirdikten sonra
tüm vücudu felç olan kollarında hala dövmeleri duran mükemmel insan. 9 ayın
sonunda eliyle öpücük atıyor bana :)) Seda sevinmesinde napsın:) Tabi ki âşık
olurum ben onlara, bana aynı dili konuşmayı bırak hiç konuşamadan neler
anlatılabilir insan onu öğrettiler… Engellerin düşüncelerde olduğunu
gösterdiler...
Derken her yer turuncu oldu
birden, iki bilemedin üç gün içinde ve sonbahardaydım hem de baharımın
sonundaydım projemin son evresine gelmiştim artık ve su an tam son 30 günün
içindeyim. Neler mi söylemeliyim projeme dair içimde eksik olan bir şey
taşımışım yıllardır. Burada, İtalya’ da her bir insan bir parça bir şey koydu
oraya, o nedir, nasıl bir şeydir anlatmaya daha kelime bulunamadım ve ben daha
farklı bir Seda oldum… Denemekten ne çıkar dedim hayalim olan İtalya’ da master
rüyasını gerçek ettim birde devlet bursu alarak :)))
Şu an Accademia di Belle Artı di Carrara’ nin
bir öğrencisiyim efenim, projem bittikten sonra okula başlıyacağım, ne diyordum
öğrendiklerim; sabretmeyi öğrendim, havaalanının bahçesinde uyumayı, Türkçenin
soldan sağa yazılan bir dil olduğunu ve Türkiye’ de Türkçe konuşulduğunu,
insanlara öğretmeyi :)))))) İnsanlarla zor şartlar altında geçinmeyi, kendimi
eleştirmeyi, sınamayı, bana beni katmayı… İkinci elden giyinmeyi, ülkemde
bayram kutlanırken tüm gün çalışmayı, Gezi uğruna İtalyan polislere laf
anlatmayı, ülkemi özlemeyi, ailemi sevdiklerimi kısacası... Olmaları uğruna da
neleri feda edebileceğimi, zamanın akışını izlemeyi öğrendim… Ben mutlu
olmayayım da kimler mutlu olsun.
Hayallerimin peşinden şüphe
etmeden koşmam konusunda kendimi bir kere daha takdir ettim. Program düşünen,
tereddüt edenlere gerçekten tavsiyem düşünmesinler. Ama kendilerine de en uygun
projeyi seçsinler ki planlamadan yarıda bırakmasınlar ve kendilerini tam olarak
hazır hissetsinler.
Canlar sona gelmişken benden
desteğini esirgemeyen başta ailem olmak üzere kararlarıma her daim saygı
duydukları için, sevgili Ahmet Korkmaz 'a (askerdeyken bile bana laf anlattı sağ
olsun), sevgili TREX ailesine sabırla her aşamada destek oldukları için,
Aybalama gidişime üzüldüğü halde “canım dostum benim sen mutlu ol yeter ki”
diyerek benden hiç desteğini esirgemedi için, buradaki aileme ev sahibi
kuruluşuma, beni canlarına kattıkları kendilerinden ayırmadıkları için sonsuz
teşekkürler…
bir hamlede yazdım neredeyse 1
seneyi şu 3-5 satıra sığdırdım ama ya 1 seneye sığdırdıklarım,çantada doldurduğum
onca deneyim,ani...
Yola başladığımda aşktan yana
kırıklıklarım vardı fazlasıyla... Geçti yeni mutluluklar doldu yüreğime…evet ne
yapıyordum en son selamlayacaktım değil mi ülkemi ..canım ülkem size , yeni
gönüllülere,gönlünü verenlere sonsuz sevgiler…sevgi ile baki kalın..
İtalya’dan kucak dolusu
sevgiler..
Seda Ungün
Seda Ungün
barınma ve yeme gbı ıhtıyacları evs tarafından karşılanıyor.Ancak diğer ihtiyaçlar için gereken parayı aıleden mı alıyordunuz acaba? çünkü evs ile ilgili birkaç sayfa da gönüllü olarak projelerde yer alınıldığı için herhangı bır ücret verılmedıgını okumuştum ???
YanıtlaSilAGH kapsamina gonullulerin yemek, konaklama, kismi yerel ulasim, dil destegi gibi masraflair karsilanmakla beraber ulkeye gore degisen miktarlarda cep harcliklari verilmektedir. Ornegin Turkiye'ye gelen gonullulere aylikk 85 € bir cep harcligi veriliyor. Bu rakam Avrupa Komisyonu tarafindan belirleniyor. erasmu+ kilavuzunda 2014 yili icin komisyonun belirledigi cep harcligi miktarlarini gorebilirsiniz.
YanıtlaSilDaha once eski-AGH gonullumuz Melike Kalkan'in kaleme aldigi yaziyi da okumamizi tavsiye ederiz.
http://www.trexevs.org/trex.php?sayfa_id=152&kategori_id=152&id=350&lng=1