25 Mayıs 2012 Cuma

Tutti Frutti



Burcu Derya Kaban İtalya'da AGH yapan şanslı gençlerden...
Bizimle AGH anılarını, fotoğraflarını koyduğu blog sayfasını paylaştı. Açtık baktık, neler yapmış, nerelere gitmiş, ne yemiş, içmiş diye. Her başlık birbirinden eğlenceli, birbirinden doyumsuz. Bu unutulmaz tadı tatttığı için kendisini tebrik ediyoruz. 

Sizler için bir kaç başlık ve fotoğrafı buraya aldık, getirdik. Ama siz mutlaka Tutti Frutti'yi ziyaret edin, dahası ve en nadide yazıları hala orada :)





İzmir-İstanbul İstanbul-Roma
Büyük gün. Sabahın köründe yeni bir hayat için, umutlarımı bavuluma koyup en sevdiklerimi geride bırakarak İzmir Adnan Menderes Havalimanı'na vardım. Evde defalarca, annemin Hüseyin Abiden ödünç aldığı kantarla ölçtüğüm halde, gene de bagaj sınırını geçer mi korkusuyla, bagajlarımı teslim ettim. Çok şükür sorun çıkmadı. İlk uçağıma bindim. İstanbul'a gidiyorum. Günlerin yorgunluğu, uykusuzluğu... Heyecandan ne okuyabiliyorum ne uyuyabiliyorum. İstanbul'a çabucak vardık. Sabiha Gökçen'de 2 saate yakın beklemem gerekiyor. Dış hatlara geçtim. Bir şeyler içtim, yedim. Biraz dolaşayım dedim. Pek mümkün olmadı. 8kglık el bagajım, kapasitesini zorlayan "EL ÇANTAM", kameram, laptopum hep beraber yürümek baya bir zor. Bu eşyalara bir de bagajım eklenince ben nasıl Roma'dan Firenze'ye gideceğim diye düşünerek "keyifli keyifli" uçağıma bindim. İşte gidiyorum. Elveda Türkiye... 251 gün sonra görüşmek üzere...
Yeni Ev Yeni Hayat
251 günlük evim Prato'nun tam merkezinde. Eski bir apartman. İçi yepyeni. Tavanlar yüksek. 3 yatak odası, genişçe banyo ve mutfak, küçük bir oturma odası... Antonio Benini'nin yaptığı çan kulesine bakan bir balkona sahip. Eski çatılar, tarihi evler... Hmm kesinlikle güzel. Beklentilerim o kadar düşüktü ki. Pestimist olmanın faydaları :)


Ev Güzel Peki Ya Ev Arkadaşları?
İlk gün öyle tanıştık, biraz sohbet ettik. Herkes sıcak herkes yardımcı olmaya çalışıyor. Domuzluk hissettiğim kimse yok şimdilik. İnşallah böyle devam eder dedim kendime.

İtalyanlar ve Dondurma Olayı
Dondurmayı severim elbette ama büyük bir fanı değilim aynı zamanda. Olmasa aramam oldu mu yerim. İtalyanların dondurma aşkı öldürecek ya beni. O dondurmacıların önüne atıyorlar plastik sandalyeleri, sağa sola bakıp yalıyorlar da yalıyorlar. Hani şöyle adam gibi otur bir masa olsun şöyle ya da gezerek yala ne yalıcaksan. Yok, öyle sandalye tepesinde oturacaklar illa...

Bir de şu olay var. Nereye gitsem biri: "İşte burası bilmem nerenin en iyi dondurmacısı" diyerek ayrı bir yeri gösteriyor. Peki... Bence Prato'nun en iyi dondurmacısı Gelateria Sottozero. Favorim ise tabi ki de:

Pisa
Bizimkiler erkenden kalkıp Bologna'ya gittiler. Ben hem erken kalkmak istemediğimden hem de yalnız gezmeyi tercih ettiğimden gitmedim. Uyanıp tembel tembel kahvaltı ettikten sonra tren istasyonuna gittim. Tren saatlerine göz gezdirince en erken kalkan trenin Pisa'ya gittiğini gördüm. Hmm hadi gidelim.
Yaklaşık 1,30 saat süren bir yolculuktan sonra Pisa'ya ulaştım. Pisa tren istasyonundan çıkıp tabelaları izleyerek "turist informasyon noktasına" ulaştım. Ordan bir harita alıp başladım yürümeye. Arno nehrinin 2 yanına kurulmuş Pisa aynı zamanda Galileo Galilei' nin memleketi. İlk olarak O'nu ziyaret edip, halini hatırını sordum.

Seçim Günü Lucca
MÖ 180’de Roma’nın kolonisi olan Luca’da turuma ilk olarak San Martino’yu ziyaret ederek başladım. 11. yüzyılda yapılmaya başlayan bu katedralinin ön cephesi mermerden. Çan kulesiyle birlikte Pisa-Romaneks tarzının en güzel örneklerinden biriymiş. Bence ön cephesi dışında bir numarası yok: p Katedral Aziz San Martino’ya adanmış. Aziz ön cephede bir dilenciyle paylaşmak için pelerinini ikiye bölen bir Roma askeri olarak betimlenmiş. 13. yüzyıla ait bu ön cephede San Martino’nun hayatından çeşitli sahnelerde bulunmakta. Mermer kakmalar, sütunler, sütunların üstündeki av sahneleri falan gerçekten hoş.


 İtalya’ya geldiğimden beri, ilk defa bir katedralin içini ziyaret etme şansı da yakaladım San Martino’da. İçerisi pek hoş hoş olmasına da, duvarları süsleyen resimleri görebilmek için önlerinde bulunan lambaya para atıp çalıştırmanız, mum yakmak için kutuya para atmanız gerekli. Kimse görmeden para atmadan yakayım dedim ama sonra çarpılırım falan diye korktum, vazgeçtim. Mum olarak da bildiğimiz mumları değil de, bir yuvaya oturtulunca elektrikle çalışan mum görünümlü lambalar kullanıyorlar. Neyse dinleri, imanları para olmuş sözü bunlar için söylenmiş olsa gerek sözün özü. Her şeyi paraya çevirme hevesindeler. Tabi gene görmek için para ödemeniz gereken Mezar Odası’nda bulunan Ghirdlandaio tarafından 1449-94 yılları arasında Madonna ve Azizler tablosu da bu katedralde bulunuyor. Bir de İlariadel Carretto’nun mezarı. Hee bir de orta çağ hacılarının İsa’nın çarmıha gerilişi sırasında yandaşlarından Nicodemus tarafından yapıldığına inandığı (13.yy) ahşaptan “Valto Santo” yu gördüm. Bu bedava 
Maneggio
Yaz başına kadar 4-5 kez burada çalıştım. Maneggio at çiftliği demek İtalyancada. Adı üstünde at çiftliği. Özel bir adı da var tabi ama biz bilmiyoruz. Kısaca Maneggio diyoruz. En azından ben bilmiyorum. Neyse…

Burada otistik çocuklara hipoterapi yapılıyor. Atlarla iletişim iyi geliyor bu özel çocuklara. Biz de atları yürüyüş için hazırlıyoruz. Kaşağılıyoruz, saçlarını tarıyoruz. Bir nevi at kuaförlüğü. Bayılıyorum açıkçası işin bu kısmına. Hastayım anatomilerine bu hayvanların. Bacaklarına, gövdelerine, o gözlerine… Mükemmel yaratıklar… Sonra atların eğerinden tutup, çocuklara tur attırıyoruz. Uzman biri de çocuklara komutlar vererek belirli hareketler yapmalarını sağlıyor. Bir de renkli mandalları  atların yelelerine takıyorlar sırayla. Uzman beyaz mandalı uzatıyor onlar “white” deyip atın yelesine takıyorlar. İngilizce öğreniyorlar bir taraftan. Atlarla yakın olmak kadar bu özel çocuklarla da bu kadar yakın olmak ilginç bir deneyim. Sadece otistik değil farklı mental problemleri olan çocuklar geliyor bazen. Onların bambaşka dünyalarını izlemek, başka bir dünyaya yolculuk yapmak gibi. Bazen üzülüyorum. Duygusal olarak ağır geliyor bazen bu iş. Ama düşününce onlar kurdukları dünyada yaşıyorlar. Bizler, çoğunlukta olan “normaller”… Belki de bizim dünyamızda bir problem vardır ve sadece bizim salk ve sıkıcı dünyamız onları cezp etmediği için böylesine yeni bir dünya inşa etmişlerdir kendilerine.

...

Burcu Derya Kaban


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder