Her günümü yaşıyorum, soluyorum. Şehrin kalabalığından, gürültüsünden uzakta, yılların birikmiş yorgunluğunun üzerimden süzüldüğünü, atıldığını, arındığımı gün be gün hissediyorum. Masmavi denize ve pamuktan bulutların kapladığı gökyüzüne bakıyorum. Renklerin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum, önceleri fark edemiyordum belki de koşuşturmalardan, kargaşalarımdan, iş güç telaşından, aileye , sevdiklerime, dostlarıma karşı olan sorumluluklarımdan, yarış atı gibi koşmaktan yorulmadığım, bitmek bilmeyen sınav telaşlarımdan…
Kendim için hiçbir şey yapmadığımı fark ettiren, ben de varım ve bunu istediğim için yapıyorum dedirten, her günümü istediğim gibi yaşadığım, her anı yaşadığımı hissettiğim Avrupa Gönüllülük Hizmeti.
Avrupa Gönüllülük Hizmeti, kimi için bir kaçış, ülkeden uzaklaşma , haberlerden ,siyasetten kötü olaylardan, sahteliklerden kaçış, kimi için bir macera arayışı, farklı yerler görme isteği , merak, kimi için yeni arkadaşlar, dil geliştirme… Benim için hepsi…
Avrupa Gönüllüsü olarak Polonya’ya giden arkadaşımın yaşadıkları ve hikayeleriyle heveslenmiştim. Normal yaşantımda belayı üzerime çeken bir mıknatıs taşıdığımı düşünen en yakın arkadaşımla beraber biz de bu hikayenin içinde bulunmak istiyor, ben bunu da yaptım diyebilmek, insanlara yardım ettim; hem de dilini bilmediğim insanlarla bir arada yaşayarak, öğrenerek bunu başarabildim demekti gözümün önünde canlanan tablodaki Ebrunun profili. İşte buydu istediğim, hikayelerime yenilerini eklemek. O dönemde benim için macera olarak başlayıp sonrasında hepsi haline dönmüştü AGH.
Mezun olmadan önce başladım başvurularıma ve gelen cevaplar genellikle ‘gönüllümüz var , bir sonraki döneme deneyin lütfen şansınızı’ şeklinde oluyordu. Hiç vazgeçmedim 700-800 projeye başvuru yaptım ve bu projeler de tek tek seçerek başvurduğum projelerdi.
Eğlenceli ve başarılı bir öğrencilik sonrasında işsiz kalmadan şansım ve cesaretim sayesinde girdiğim işim. Uçsuz bucaksız hayallerim, umut dolu gelecek hayallerim çalışmaya başlamamla her geçen gün törpülenmeye, yok olmaya başlaması hepsi bir işaretti belki de. Ben bunun için mi dört senemi verdim, çalıştım dediğim bir seneden beri çalıştığım iş yerim bir hayat dersiydi. Dışarıdan bakıldığında muhteşem gibi görünen yaşantım ama dar gelen bir dünyam vardı. Ara ara maillerime bakıp gelen cevaplarla bir adım daha uçuruma gidiyordum. Her şeyi bırakıp gitmeye, sıkışmış olan ruhumu özgürleştirmeye ihtiyacım vardı. Ben olmaktan çıkmıştım bir senelik iş hayatında, mutsuz keyifsiz şikayetçi biri haline dönüşmüştüm.
Bir gün gelen haberle projeye kabul aldığımı öğrenince başladı işte dedim. Bundan sonrası çok daha güzel olacak. Yavaş yavaş keyfim de yerine gelmeye başlamıştı. Ankara’daki eğitime gittiğimde eski günlerdeki Ebru vardı orda ve rüya gibiydi, adım adım yaklaşıyordum hayallerime…
Ve şimdi oradayım. Dilini bilmediğim, yolunu izini bilmediğim ve sözde çok yakın kültürlere sahip olduğumuz, benzerliklerimizin çok olduğu bir o kadar da farklılıklarımızın da çok olduğu Yunanistan’da bir çevre projesi kapsamında gönüllü olarak bulunmaktayım. Ama o kadar garip geliyor ki mesela Türkiye ‘de hemen hemen yemek yediğimiz her yerde yemek sonrasında çay kahve ikramı vardır.Burada tabiî ki de yok :p Bizim Türk kahvemiz olmuş orda Greek coffee . Gittiğimiz dans dersinde kasabinko diye bize öğretmeye çalıştıkları dans ise hepimizin bildiği kasap havası idi. Sevgili hocamız bizim ne kadar yetenekli , çabuk öğrenen gençler olduğumuzu düşündü :D Hiç sesimi çıkarmadım :p Ayrıca söz konusu Yunanistan olunca her ne kadar komşu ülke de olsak tarihi olarak büyük bir geçmişimiz vardı ve kötü anılar da mevcuttu bunların arasında. Bunun vermiş olduğu bir korku da vardı. Türklere bakış açısı nasıldır , yaklaşımları nasıl olacak diye biraz karın ağrıtıcı sorularım mevcuttu. Ama gördüğüm kadarıyla yaşlı bir amca dışında ,gençlerin yaklaşımı biz kardeş ülkeyiz sizi seviyoruz şeklindeydi. O yaşlı amca da Constantinopolis diye bağırdı bize , azcık asabi bir parça sinirli tam bir İstanbul aşığı olan arkadaşımızın da ona cevap vermesiyle kısa süreli bir tartışma da olsa genel çerçeveden bakıldığında, sevgi dolu huzur dolu bir yer tablosu görüyordum ben.
Her günümü yaşıyorum burada. Hissederek, soluyarak… Ve her gün yeni bir macera yaşıyorum. Burda bir sürü yabancı arkadaşım oldu. Fransızlar, Litvanyalılar ki onlara aramızda ‘kuzeyliler’ deriz dedikodu yapacağımız zaman :p.Yabancı arkadaşlarım içinde en çok Odile’yi seviyorum. Odile’nin yeri ayrı , tam bir Fransız Hanım efendisi. Odile’ye ve kuzeylilere Türk mutfağımızı da hakkıyla tanıttık, misafirperverliğimizi gösterdik. Sen mi yaptın bunu Ebru yumurtayı bile kabuklu kırarsın diyecek arkadaşlarım var , biliyorum :D Ama gitmeden önce evde çok alıştırma yapmıştım .. Ayrıca isteyince yapamayacağım hiçbir şey de yok, bu bilinir ;) … Oyunlar
oynuyoruz, dertleşiyoruz( google translate sen çok yaşa! ) , geziyoruz, Fransızca ve İngilizce şarkılar söylüyoruz… Yaşıyoruz işte dünyanın bambaşka yerlerinden gelmiş , farklı hayatların oyuncularıyla… Hepimizin rolü farklı… Acıklı hikayeler , yaşam öyküleri duyuyoruz bazen içimizden… Eğlenceli dakikaları paylaşıyoruz, kimimiz aşık oluyor, kimimiz bırakıp geldiği sevgilisine hasret, durup durup dalıyor uzaklara… Ömrümüzün kısa bir kesiti de olsa burada yaşananlar, izleri bizde kocaman olacak biliyoruz… Kültür kaynaşması mıdır, gönül anlaşması mıdır bilmem ama seviyorum herkesi… Anladığımı, anlamadığımı… Gözleri parlıyor sanki buradaki herkesin, yada ben mi çok mutluyum burada olduğum için… Bilmiyorum, çok da mühim değil… Her günümü yaşıyorum. Hissederek, soluyarak...Hayatım boyunca kendimi bir yere ait hissetmemiştim, bana kısa süreli de olsa ‘sanırım burası’ diye aklıma düşüren, bunu düşündüren bu yere minnetlerimi sunuyorum ve tüm evrene…Her günümü yaşıyorum işte. Hissederek, soluyarak…
Ebru Bayam
Xylokastro-Yunanistan
2010
Ah be.. eski anilar canlandi yine..:) her gunu o gun sonmus gibi dolu dolu yasamak. Ne gunlerdi beh... Guzel bir yazi..
YanıtlaSilpeki geldikten sonra yeniden çalışma hayatına başladın mı? başladıysan buna alışmak nasıl? kolay mı?
YanıtlaSilYorumlar için öncelikle teşekkür ediyorum...Geldikten sonra tabiri cayizse o gazla ilk bir ay hala ordaymışım gibi düşünerek çalıştım :) elimi çabuk tutup ingilizce kursuna yazıldım, arkadaşlarımla rahatça konuşabileyim, anılarımı sıcak tutabileyim diye. Şu anda içinde bulunduğum durum ise boşluk... Hala rüyalarımda görüyorum ve çok özlüyorum...
YanıtlaSilanaaa bizim ev :=)ben de o evde kaldım efthimios gerçi biraz fazla dağıtıyoruz diye kızıyordu :) aynadan tanıdım evi :)) yan komsuda bulgarıstanlıydı sanırım en güzel zamanında gtmişiz biz temmuzda ordaydık yaşadığım en güzel deneyimdi
YanıtlaSilEbru Bayram sen çok yaşa emi!!!
YanıtlaSilEvrene sonsuz teşekkür etmeyi de hiç mi hiç unutma.
Arkadaşım çok şanslısın, yapmayı isteyip, harekete geçebilmeyi başardığın için, sabredebildiğin için. Seni gönülden tebrik ediyorum.
Yazdığın satırları büyük bir zevk ve kendi adıma çok büyük bir hüzünle okudum. Hüznüm; kendi kendimi tutup, başarmak yerine "yapamayacağım" kelimesini çok çabuk kabullenip sonuçta siz başarmış arkadaşlara büyük bir gıpta ile bakmakla, kendi halime üzülmekle ve boşa geçirdiğim zamana yanmakla geçiyor hayat!!! :(
Ve ruhumun özgür olmaya bu kadar çok ihtiyacı varken "çok uzun işmiş proje arayıp her seferinde motivasyon mektubunu değiştirmek" diyerek yarım kalıyor şu motivasyon mektubum.
Umarım yaş sınırını geçmeden bende başvuru yapıp kabul edilebilirim.
Sana bol şans ve başarılar diliyorum...
Merhabalar ben o evde kalmadım ama farklı bir evde kaldım :) gerçekten güzel anılardı herşeyden uzak sorumluluk hissetmeden yaşamayı hissetmek,orada öyle yaşlı amcayla tanışmadım ama zamanında istanbul'dan göç ettirilmiş yunan bir aileyle tanıştım, gerçekten çok değerli insanlardır benim için yunan ailem oldular :) en çok üzüldüğüm biz oradan ayrılırken tutulamayan göz yaşlarıydı :( düşündükçe özlüyorum oraları :)) bu hikayen için çok teşekkür ederim sanada hayatta iyi şanslar dilerim, hayallerinin peşinden koş ;) :))
YanıtlaSilHAZAL ÖZDEN : ya burası bizim ev ebru bayram mesajın ne kadar güzel okudum çok mutlu oldum tekrar anılarım canlandı dün direk hızla yazmıştım yorumu bugün biraz açayım dedim biz yazın ordaydık sivri sineklerden biraz bunalmıştık ama ne kadar güzeldi siesta zamanı birtek dia açıktı diaya gider alışveriş yapar eve gelir yemek yapardık efthimiousdan bardak istemek aklımza gelmediği için kemik rengi kulplarını bizden öncekilerin uçurduğu fincanlarımızla su içerdik :) iki buzdolabı ve evdeki 7 kişi pek anlaşamayıp buz dolabını raf raf boldukten iki gün sonra tekrar beraber yemek yapmaya başlamıştık :) hayatımda geçirdiğim en güzeel yazdı biz evde 7 türktük ama bizim evde bile kültürlerarası iletişim vardı :)) adanalıların çamaşır suyuna hipo dediğini bile orda öğrendim ay canım arkadaşlarım neyse çok şükür ki gapgencfest'te yine hep beraber olacağız
YanıtlaSilHAZAL ÖZDEN : AYHANUS BEN KARAR ALDIM FANİS'LERE GİDİCEM SENDE GEL :))
YanıtlaSilADSIZ 2
YanıtlaSilBence hiç bir şey için geç değil. Eğer çalışıyorsan da bir şekilde ayarlayıp kısa dönem falan mutlaka gitmelisin. İlk başta benim de çok korkularım olmuştu, ingilizcem adımı söyleyebilcek,karnım aç, uykum var diyebileceğim kadardı(şu an gittiğim kurs sayesinde az biraz bıdı bıdı edebilirim ama :)). Babam ve annem daha da kırıyodu cesaretimi, nasıl yapcaksın dil bilmiyosun yol bilmiyosun diye. Onlara karşı dimdik dursam da aslında eğilmeye büzülmeye başlamıştım.İstanbula bile gitmemiş biri ülke dışına çıkıyor ve hatta ordan sonra da ülke ülke geziyor :)Benim en büyük destekçim murat diye bir arkdaşım olmuştu.O vazgeçiş anlarımda'sakın, ben de bu endişe kapıldım ama korkmadım gittim ve hayatımın en güzel 6 ayını geçirdim' demişti. Onun anlattıklarıyla güç buldum. Umarım bizim anlattıklarımız da sizin için bir parça kıvılcım oluşturabilir. Eminim ki bir dolu anılarla gelip bizlerle paylaşacaksınız. Kendinizle ilgili hiç bir şeyi ertelemeyin. Herşey gönlünüzce olsun...
Merhaba AYHAN ESMEK,
Ormandayken karşılaşmıştık biz o amcayla :) ama her zaman öylesi denk gelmedi.Baklava getirenler de oldu Türk olduğumuzu duyunca :) 'bu bizim tatlımız' demeyi de ihmal etmedi hani :) her şey çok güzeldi(ben hala rüyalarımda yaşıyorum o günlerimi,sırtımda çantam,boynumda fotoğraf makinam turist ebru özgür kız modunda :))umarım hepimiz hayallerimize dokunabilir, onları alabiliriz...
HAZAL ÖZDEN :)
Hipo'yu bende ilk defa duymuştum ve ozon suyunu da benim bildiğim klorak vardır :) istanbul-ankara-izmir sırasıyla:)
o bardakları da ben bizden bir öncekiler yapmıştır diye meğersem sizin günahınızı almışım :) ben ekimde gittiğim için çok cıvıl cıvıl değildi oralar, biz daha çok çevre şehirleri gezerek maceralar yaşadık :)