13 Ocak 2011 Perşembe

Yunanistan Yolculuğumun ilk ayağı..



Projeye seçildiğimi öğrendiğimde iş yerindeydim. ‘TREX’ kutucuğu yanıp söndü gmailde ışıl ışıl. Böyle bir şey olabileceği aklıma bile gelmemişti. Hayalim olan , büyükannemden duyduğum Selanik maceralarının geçtiği sokaklarda benim de ayak izlerim olacaktı. Ben de o havayı soluyacaktım. Hayallerim adım adım gerçek oluyordu.


Gerekli izinlerimi aldıktan sonra kuruluşumla görüştüm. Benimle beraber bir Türk daha olacağını söylediklerinde , sevinçten zıp zıp hoplamaktan ayaklarım popoma değiyorduJ Bir Türk daha… Yol arkadaşımın ismini öğrendim ilk olarak. Onun telefonu yada ona ulaşabileceğim herhangi bir irtibat yolu aradım ama Ankara’daki eğitimde tanışabileceğimiz söylendi. Tabi Ebru durur mu, hayırJ İsmini öğrendiğim arkadaşımla bana ve diğer gidecek olanlara atılan toplu mailden ‘copy’ and ‘paste’ yaparak bir mail postaladım. Kimle gideceğim, nasıl biri olduğunu anlamalıydım. Sonuçta bir ay az zaman değildi ve ben eğlenmek de istiyordum. Gelen cevaplar , oldukça çatlak bir yol arkadaşım olduğunu işaret ediyordu. Eğitime gidinceye kadar içimde hep bir korku, hep bir soru işareti vardı.


Ankara’ya giderken daha önce kullanmadığım bir ulaşım yolunu tercih ettim. Ne olur ne olmaz, her ne kadar iki kişi gideceksiniz deseler de herhangi bir terslik durumunda tek başıma gitmek zorunda kalırsam, ilk uçak deneyimimi kimsenin dilinden anlamadığım bir uçakta yaşamak istemedim. Ebru, Ankara ve uçak … Ankara ‘da tek başına…


Ve artık özgürlüğe, Avrupa’ya az kalmıştı. İlkleri yaşamaya başlamıştım işte. Yavaşça hepsi gerçekleşiyordu. Uçakta (neyse ki cam kenarına oturabildim) yanıma iki ton ton amca oturdu. Bir tanesi, Türkçesi bozuk Litvanya’da yaşayan iş adamı, diğeri ise konsoloslukta çalışan orta yaşlı bir beyfendiydi. Ankara denilince aklıma ilk gelen şey, resmi ve takım elbiseli soğuk insanların yaşadığı şehir tasviri oluyordu. Bu düşüncelerim yaptığım yolculuk sayesinde kalmadı gibi bir şey şu anda J Gülmekten yanaklarım ağrımıştı. Hikayeleri olan insanları oldum olası sevmişimdir zaten. Çok yaşanmışlık, çok tecrübe ve çok hikaye.


Kırk dakikalık yolculuk boyunca hem sohbet edip, hem de bir çok şey hissedip hayallere dalabildim. Nasıl hayal kurmayayım ki. Pencereden baktığımda bembeyaz bir yol, daha mavi bir gökyüzü kucaklıyordu beni…


Her an gup gup gup gup atan bir kalbim vardı. Ne yapabilirim bu benim yapım ve çok heyecanlıyım.


Uçak iniş yaptığında, bunu yaparken bile aklımdan yüzlerce felaket senaryosu geçiyordu. Acaba düşerse ne yaparım, çok dar koltukların arası, nasıl sıkışmadan aralardan sıvışırım, acil çıkış kapıları nerede, ahh neyse ki hemen önümde :D bla bla…


Sıra gelmişti bagajı almaya. Ufak bir gözlem ile insanları takip ettim. Yürüdüm,baktım ve sonunda bagajıma kavuştum. Cicilerimin olduğu, hayati önem taşıyan bagajım benim.


Kapıdan çıkarken insanların gözünde yolcularını bekler o bakışları gördüm. Bir an içim burkuldu.Sonra hemen topladım kendimi. Duygusal olmayacaktım, bu bir maceraydı ve gereksiz duygu yoğunluğu yaşamayacaktım. Hızlı adımlarla ilerledim. Otobüse bindim. Havaşa binmeyecektim, inat etmiştim :) Tıklım tıkışık otobüste kendime bir yer edindim. Evet, şimdi ne yapacağım, nerede ineceğim , nasıl gideceğim. Bu ikinci gelişimdi Ankara’ya ve ilkinde yanımda en iyi arkadaşım, canımcım vardı. Daha önceden gitmediğim güzergahları kullanıp, gitmediğim yerlerde kalacaktım. Otobüste gözüme kestirdiğim , temiz yüzlü bir teyze ile sohbet etmeye başladım. Nerede inebileceğimi, Çankaya ‘city hotel’ e nasıl gidebileceğimi sordum. Yasemin Teyzem ’in yolunun üzeriymiş meğersem. AŞTİ ‘de indik ve taksiye bindik. Resim öğretmenliğinden yeni mezun olmuş kızıyla Elazığ’daki yazlıklarından evlerine dönüyorlarmış. Bilkent Üniversitesi’nden mezun iyi bir firmada çalışan oğlu varmış bir de. Zaten işi olmasaymış o gün bırakmazmış annesiyle kardeşini, düşünceli, duyarlı bir evlatmış. İzmir’den çok gelin almışlar teyzeciğimin tabiriyle ve çok seviyorlarmış İzmirileri :D derken Yasemin teyzem beni otelin önüne bıraktı.Ziyaret edeceğini söyleyerek uzaklaştı. Tabi benim o otele gece 5’lerde gireceğimi, sürekli bir gruba dahil olup kurtlarımı dökmeye gideceğimi hiç birimiz hesap etmemiştik. Hiçbir zaman hesap işlerini becerememişimdir zaten. :P


Valizimi alıp tıpış tıpış resepsiyona gittim. İlk başta adımı bulamadılar listede, ‘eyvah’ dedim, hadi başladık, terslikler yapıştı yakama. Oturdum ordaki pufidik koltuklara. Derken içeri sırt çantasıyla, etrafa gülümseyerek bakan bir kız girdi. O da birilerini ararcasına etrafına bakınıyordu. ‘Ayrılış Öncesi Eğitim’ için geldiniz değil mi dedi. Evet , dedim. Birkaç dakika daha bekledim ve listede adım bulundu. Odama çıktım, mutluğun verdiği tüm bonkörlüğümle:)


Hoş bir oda, hemencik çift kişilik yatağı kaptım. Kamerayı şarj ettim, eşyalarımı yerleştirdim. Çevreyi keşif yolculuğuna çıktım. Bilmediğim sokaklarda (güvenilirliğinden emin olduğumda yaptım.) kulağımda son ses müzikle bambaşka renklere büründü dünya. Soluduğum havayı ciğerlerimde hissettim. Mini bir alışverişten sonra tekrar odama geçtim. Kamerayı test ettim bir klip çekerek , şarkı söyleyerek ve check :) Gayet güzelim ve sesim de mükemmel:)


Şimdi sırada Anıtkabir var. Sora sora Bağdat bulunur demişler, Anıtkabiri bulamayacak mıyım sanki diyip vurdum kendimi yollara. Onun öncesinde yolunu dört gözle beklediğim oda arkadaşıma bir mektup bırakarak…Sonuçta eğlenceli olabilir, kırık bir tip çıkarsa özellikle diye de telefon numaralarımı bıraktım.


Resepsiyona inip bulunduğumuz yerden Anıtkabire nasıl gidebileceğimi sordum.’Buradan hemen karşıdan dolmuşa binin’ dediler. Kapıdan çıktım ve Kızılay’a gitmek için dolmuşun gelmesini bekledim. Peki resepsiyondaki güler yüzlü genç, sorarım sana, buradan mı yoksa karşıdan mı bineceğim o dolmuşa .Yarı yarıya şansım vardı, geçtim yolun karşısına ve bindim dolmuşa. İyi ki sormuşum ki binmemle aynı hızda inmem bir oldu. Yolun ‘burda’ kısmına geçtikten ve doğru dolmuşa bindikten sonra etrafı seyrederek, inceden inceye bir sırıtışla gelen telefonları cevapladım. ‘ Sen hala kaybolmadın mı’,’ En azından bir şeylerini kaybetmedin mi’,’ Hala niye ağlamıyorsun’ gibi espri yumağı arkadaşlarım konuştuktan sonra, metroya bindim. Paniklere boğulmuş buhranlı ruh halimin yapmış olduğu bir hata sonucu beynime yanlış sinyaller gitmesi ve benim o sinyallere dayanamayan ayaklarımın aynı anda beni metrodan atacağını hiç mi hiç tahmin etmezdim. İki durak önce inmiştim. Çıktım yukarı ve bir taksiye atladım. ‘Abi buradan Anıtkabire ne kadara götürürsün’ dedim. Sevgili şöför amcam bir baktıktan sonra bana ‘10TL’ dedi. ‘ Abi gözünü seveyim, yerlileri de mi kandırıyorsunuz artık,iki adımlık yer zaten, arkadaşlarım bekliyor orda , acil gitmem gerekmese binmezdim bile’ deyince ‘ tamam tamam, 5 lira ver yeter’ dedi. :D muhteşemsin ebru dedim :P Tabi bir de vardığımızda bulunduğumuz yerin Anıtkabir olduğunu anlasaydım, ah anlayabilseydim de ‘ ee geldik niye inmiyorsunuz’ lafını yedirtmeseydim kendime :P Yalancının mumu ininceye kadar yanmadı bile, söndü. ..

devamı tabii ki var ;)

Ebru BAYAM
Ağustos 2010

9 yorum:

  1. Canım benim :)
    Ankaraya bensiz gittin ama değdiğini bildiğim için hasretimi kalbime gömdüm :) çok güzel yazmışın anlattığın gibi :) ben okuyunca, dinleyince eğleniyorum, gülüyorum, keyif alıyorum. Sen yaşadığında kim bilir neler hissettin :)
    e yazının devamını bekliyorum. biliyosun ben sonuna kadar takipçinim :)

    YanıtlaSil
  2. Elinize saglik, duygularımıza tercuman oldunuz :)

    YanıtlaSil
  3. teyzeler elazığdaki yazlıklarından mı dönüyormuş... nası yani :D :D

    YanıtlaSil
  4. bana da ilginç geldi :) demekki sadece kıyı şeritte olmuyormuş yazlık yahut yazın gidilip kalınan yerlere yazlık denilebiliyormuş dedirtti :D

    YanıtlaSil
  5. merhaba ebru ablacım ben 17 yaşındayım izmir anafartalar lisesindeyim bende ab projesiyle yurtdışına çıkmak istiyorum yazını görünce çok etkilendim devamını büyük bi heyecanla bekliyorum ayrıca çok güzelsinn :)))

    YanıtlaSil
  6. ups... Sanki bende ankaradaydım.. yoksa değil miydim? Kafam karıştı ya bende seninle birlikte ayrılış öncesi eğitimde miydim yoksa yazının akıcılığı, mükemmel anlatımı 'sanki bende yaşadım lan bunları' mı dedirtti bana?
    2 harf artı 2 kelimeyle anlatılır yazdıkların: 'resmen HD anlatmışsın'.. :)

    YanıtlaSil
  7. Tamam sen dolmuştayken birazcık sıkıştırmış olabilirim seni ağlaman için ama valla kötü bi niyetim yoktu.. :)) Ayrıca 17 yaşındaysanız ve yurtdışı 'hayal'iyle yaşıyosanız.. hayat çok güzel :P :D :D

    YanıtlaSil
  8. Elazığ'daki yazlık ne kadar ilginç geldi ise bana bu yazıyı kaleme alırkenki samimi duyguların da o kadar sevindirdi beni...
    Ebru bir AGH öncesi macera anca bu kadar samimi ve diplomatik dilden uzak yazılırdı...çok memnunum inan...
    Tabii ki teşekkürün çoğu Elazğ'daki yazlık muhabbetini açan Fragoriavesca'ya gidiyor tabii ki...bizleri EVS'den taaa fi tarihinde haberdar eden sevgili Leyla'ya yani :)

    YanıtlaSil
  9. kuzum beni o zamana götürdün,seni tanımak seninle o anı yaşamak seni biraz da olsa anlamama yetti,iki dakka gözleri dolup hemen ardından kahkahalar atabilen deli dolu arkadaşım umarım hep böyle kalırsın..:)) Emel

    YanıtlaSil