İspanya vizesine başvuru sürecimde başımdan geçen komik, trajik, sıkıntılı, eğlenceli şeyleri, vize başvurusu için gerekli belgeleri nereden nasıl toparladığımı, kaç kurumla görüştüğümü, kurumlardaki görevlilerin tavırlarını, bir “genç” olarak bilgiye erişimde nasıl zorlandığımı ve benzer şeyleri “kendime notlar” şeklinde yazıyordum. Sonra bir baktım uzunca bir yazıya dönüşmüş tüm bunlar. Ve sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim. Ancak yazının öncesinde aşağıdaki kısmı okumanızı öneririm.
Ben Seval. 2005 yılında gönüllü çalışmalarda bulunmaya başladım. 2007 yılından beri ise bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyorum. Uzun bir süredir yapmak istediğim Avrupa Gönüllü Hizmeti’ni yeniden gündemime aldım (üniversiteden mezun olmadan önce de niyetlenmiş idim) ve ilk adımı Şubat ayında proje aramaya başlayarak attım.
Mart 2010’da İspanya’nın Malaga şehrinde faaliyet gösteren bir kurumdan kabul aldım. Ve 1 Nisan başvurusu sonucunda proje onaylandı. Gerekli işlemleri yaptıktan sonra sıra vize başvurusuna geldi. E, ben de yapmaya kalkıştım. Tahmin edebileceğiniz gibi hiç kolay olmadı.
Elbette vize başvurusunda bazı şeyler (hatta çok temel şeyler bile) zamanlamaya, hangi amaçla yurtdışına çıkacağımıza, hangi ülkeye gideceğimize, hangi şehirdeki konsolosluğa başvurduğumuza ve hatta zaman zaman muhatap olduğumuz yetkililere ve bunlara benzer birçok detaya göre farklılık arz edebilir. (Bu kısım önemli, unutmamak lazım)
İşte bu yüzden yazdıklarım genel geçer kurallar değildir. Aman dikkat! Yazının içerisinde bir takım bilgiler bulacaksınız elbette. Ancak asıl niyetim; başımdan geçenleri “tecrübe paylaşımı” nı esas alarak anlatmaktır. Umarım keyif alırsınız.
Buyurunuz…
İSPANYA’YA GİTMEK İSTERSEM…
“İspanya’ya vize almak çok zordur.” diyordu herkes. Zorluğu doğru bilgiye ulaşmaktaymış meğerse. (Ya da bence) Kaç telefon konuşması, kaç internet sitesi taraması ve kaç akıl danışması… Çok! Birazını yazacağım.
Vizeden önce pasaportun süresini uzatmak gerekti tabi ki. “Pasaport süresi uzatma işlemi için kaç fotoğraf gerekir?” diye sorduğumda 3 diye yanıt aldım. Ancak fark ettim ki elimde 2 tane fotoğrafım mevcut. “Beş kuruş param yok” diye gezdiğim bir dönemde bir de 20TL fotoğrafa verdim. Her neyse… Fotoğrafları alıp İstanbul’da bir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne gittim, muhatap olduğum görevli bana; “Bunu buyurun (fotoğraflardan birini geri vererek) 2 tane yeterli!” dediği anda içimde bir çemkirme istediği uyandı, sustum. “Ya sabır…” diyerek vezneye 155TL yatırdım; pasaportum 2 yıllık uzasın diye. Sonradan öğrendim ki hata yapmışım. Tarihlerine düzgün bakmadığım pasaportumun süresini 1 yıl uzatmak yetiyormuş halbuki. 95TL yerine 155TL ödemiş olmanın gerginliği; içimde yükselen ikinci negatif his oldu. Ancak bu sefer benim salaklığımdandı, sustum. Başvurumu yaptım. “2 gün bekleyeceksiniz” cevabını aldıktan sonra Emniyet Müdürlüğü’nden çıktım. Vize için belge toplamak lazım, daha çok iş var ne de olsa.
Benim almam gereken vize “Çalışma izni gerektirmeyen oturma vizesi” imiş. Bunun için gerekli olan belgelerden biri; sabıka kaydı. Her hangi bir adliyeden alabileceğimi öğrendim. Evimize en yakın olan adliyeye gittim. Olmadı, tutturamadım. Çünkü vize başvurusu için lazım olan sabıka kaydı ancak başka bir adliyeden alınabiliyormuş. “Taksiyle mi gitsem? Otobüs geçer mi? Uzak mıdır?” gibi sorularıma doğru düzgün cevaplar bulamadığımdan otobüsle gitmeye karar verdim. Güneşin altında 45 dakika kadar otobüs bekledikten sonra 5 dakikalık bir yol gittim ve bahsi geçen adliyeye ulaştım. Belgede apostil mühür olması şart. Ancak vermiyorlar. Çünkü sabıka kaydına başka bir adliye apostil mühür veriyormuş. İnanmazsınız, bahsettikleri yer ilk gittiğim adliye imiş. Bir gün sonra teslim alacak şekilde istediğim imzaları aldım. Haydi geçmiş olsun.
Gerekli olan belgelerden bir diğeri ise; sağlık raporu… Yılan hikayesine dönen sağlık raporu… Konsolosluktaki görevli, herhangi bir sağlık kurumundan alınacak raporun onlar için yeterli olduğunu söylemesi üzerine ikamet ettiğim yerde bir Sağlık Ocağı’na gittim. Kadınların sıra kavgasına şahit ve hatta dahil oldum. Bekledim, bekledim, bekledim… Sıra bana geldiğinde doktor yüzüme bile bakmadan T.C. kimlik numaramı sordu ve “Haricen normaldir.” yazdığı “sağlık raporu”nu elime verdi. Kapıdan çıkarken üzerine bir mühür bastılar ve işlem tamamlandı. Yetti mi? Elbette hayır!
Birkaç gün ben rapora rapor bana bakıp durduk. Zira çok sıfatsız bir kağıttı elimde rapor diye tuttuğum. Şüphelerim artınca konsolosluğu yeniden aradım. Ve öğrendim ki raporun üzerine bir ibare bulunması gerekiyormuş. E, neden baştan söylemedin be kadın! (Asabi kadın!) Sordum; “Peki nedir bu ibare?” Kadın cevapladı; “Bilmiyorum, nereden bileyim ben ezbere!” Allahın cezası cümleyi nereden bulacağız peki? İnternetten… Peki, internette nereden? “İnternetten işte, bakıp bulun.” Yok artık…
Uzun uğraşlar sonucu sağlık raporunun üzerinde iki temel vurgu olmalıymış; biri bulaşıcı enfeksiyon taşımadığıma dair, diğeri ise akli dengemin yerinde olduğuna dair cümlelermiş. Eyvallah, biz de bu ibareleri taşıyan bir rapor alırız. Hadi oradan! Yok öyle bir rapor. İstanbul’da yok en azından. Sağlık Ocağı, Kızılay, Dispanser, Tam Teşekküllü Devlet Hastanesi, İlkyardım, Verem Savaş ve hatta Özel Hastaneler (Bir tek özel hastanede mevzuya biraz yaklaştık. Zorladılar, biraz kılıfına uydurdular, yapabiliriz herhalde dediler ve fakat 230TL istediler. Yok dedim) Hiç biri İspanya Konsolosluğu’nun istediği ibareyi yazmıyor üzerine. Rapor formatları sabitmiş, ekleme yapılamazmış. Hay Allah…
Ha unutmadan… İspanya Konsolosluğu’nun istediği raporun üzerinde “Akli dengesi yerindedir.” yazması gerekiyordu ya; ah canım benim boşuna uğraştın sen ya, gerekmiyormuş o. Hırrrr…
Uzun uğraşlar sonucu üzerinde İspanya Konsolosluğu’nun istediği ibarenin bulunduğu bir sağlık raporu vermeyi kabul eden bir devlet hastanesi bulduk. Bu bilgiye sahip olmak da epey zor oldu. Vallahi biz de araya tanıdık soktuk.
Şu rapor için görüştüğüm her kurumla enteresan şeyler yaşadım elbette. Telefonla görüştüklerim sinir bozucuydu, yüz yüze görüştüklerim ise tahammül edilemez. Neyse ki başka hastanelerin aksine burası raporu 1 haftada değil 1 günde veriyor. “Aman canım çok büyük zahmeti yokmuş.” demeyin n’olur. Saat 08.00’den 16.00’ya kadar bir devlet hastanesinde olmanın psikolojik baskısını bir durup düşünün. Labirentler şeklinde kıvrılan koridorlar, her birinin önünde onlarca insanın sıralı değil yığılı şekilde beklediği kapılar, cevap vermeyen danışma görevlileri, çalıştığı kurumun telefon numarasını bilmeyen güvenlik görevlileri, hastane kokusu, ter kokusu, asabi görevliler, emir kipinde başka bir dil kullanmayanlar… (Karşılaştığım sadece iki kişiyi yardımsever ve insani bulduğumu yazmadan geçmeyeyim.)
Rapor almak için birçok doktor ile görüşüp “Sağlam” olduğuma dair onay almam gerekti. Kulak Burun Boğaz doktoru ile başladım. Doktor bir yandan beni muayene ederken bir yandan son derece süratli ve asabi bir şekilde; bu raporu neden almak istediğimi, yurtdışında nereye gideceğimi, çalışacağım vakfın adının ne olduğunu, o vakıfta ne iş yapacağımı, Türkiye’de ne iş yaptığımı, ne mezunu olduğumu ve neden İspanya’ya gitmek istediğimi sordu. Cevaplarımdan mutlu olmamış gibi bir hali vardı. Burun kıvırdı. “İyi” dedi! Allah Allah… Allah’ın Kulak Burun Boğazcısı! Sana ne bunlardan, sen baksana işine! (Sonradan öğreneceğim ki kendisi bugünkü Sağlık Heyeti’nin Başkanı imiş.)
Göz kontrolü için beklerken sırada benim önümde bekleyen adam dönüp pis pis gülerek “Sizin rahatsızlığınız nedir? Kıh kıh kıh” dedi. Bir rahatsızlığım olmadığını söylediğimde ise daha şapşal bir gülüşle; “Yok canım! Hiç rahatsızlığın yoksa neden geldin?! Yıh yıh yıh” gibi bir şeyler mırıldandı. Tutamadım kendimi ve “Ben öylesine, keyfine geldim. Haftada bir gelirim de.” deyince sıradaki herkes dönüp bakmaktan kendini alamadı. Açıkçası biraz utandım. Ama dedim ya tutamadım.
Dahiliye sırasında beklediğim 15 dakikanın sonrasında ise mavi gömlekli pişkin bir adam gelip önden ikinci adamın arkasına geçti. Bu sefer kendimi bilerek ve isteyerek tutmadım. “Beyefendi pardon!” ile başlayan bir “haddini bildirme” çalışması yürüttüm. İşe yaradı, sıranın arkasına geçti.
“Vatandaş sağlık hizmeti alamıyor arkadaş” kıvamındaki yakınmalarım ve hatta “Yahu ben sağlık hizmeti bile alıyor sayılmam, sağlıklı olduğumu belgeletmek istiyorum” diye serzenişte bulunmalarım sırasında duvarda gördüğüm kocaman yazı beni daha da çileden çıkarttı. Yazının başlığını paylaşıyorum: Hekim Hakları…
Velhasıl kelam tüm doktorları (psikiyatri dahil) gezerek (vallahi muayene olduğumu söyleyemeyeceğim; “gezerek” kelimesi daha bir içime sindi) her birinden “Sağlam” olduğuma dair birer imza aldım. Belgeleri teslim ettikten sonra; 3 saat bekledim. Bu bekleyişin ardından ise elime tutuşturulan bir kağıt ile doktor dolu bir odanın (heyet) kapısından bakmak suretiyle kağıdı heyet başkanı olan doktora teslim edip 1 saat daha bekledim.
Neyse ki bu kadar saçma sapan şeyin arasında keyifli şeyler de oldu. Yerde oturmuş beklemekteyken iki küçük kız yanıma yanaştılar. Onlar da benim gibi, hemen benim yanıma; yere oturdular. Bir ara göz göze gelince gülümsedim. Batman’lı ve Tokat’lı gerçekten küçük görünen ama aslında 15 ve 16 yaşlarında olan, adliye tarafından yaş tespiti yapılsın diye devlet hastanesine gönderilen ve tüm o karmaşık işleri yapmak üzere hastaneye yalnız başlarına gelen (beni bile bir gün önce babam getirmişti aynı hastaneye) Sibel ve Cemile’yle tanıştık, konuştuk, çay içip bisküvi yedik. Ve hatta kantinde yer olmadığı için masasına oturduğumuz mavi gömlekli adam da sohbetimize katılmasıyla itiraf edeyim iyice saçma bir grup insan olduk. :)
E, rapordan ne haber diyebilirsiniz. Raporu aldım. Hem de konsolosluğun istediği şekilde. Bitti mi? Elbette hayır. Şimdi sağlık raporunun da aynen sabıka kaydı gibi apostil mühüre ihtiyacı var. Aksi takdirde hiçbir işe yaramıyor. Konsolosluğun sitesinde bu mühür için kaymakamlığa gitmem gerektiği yazıyor. Halbuki bu mührü kaymakamlık değil; İstanbul Valiliği veriyormuş. Çok şahane… Bir valilik kalmıştı gitmediğim.
İşte yeni bir gün daha… Valilik için Cağaloğlu’na gittim. Tarihi ve serin binayı bomboş görmek iyi geldi. Henüz hiç kimsenin olmadığı yerde sıra numaramı almamı söylediler. Tek başıma beklediğim yerde sıra bana geldiğinde “Aaaa olmaz ama böyle, biz buna apostil mührü böyle veremeyiz canım. Sen şimdi önce İl Sağlık Müdürlüğü Merkez Binası’na git, “bilmem ne Bey”i bul, ondan bir imza al da gel.” dedi. Yok canım çok değil, kavurucu sıcakta sadece 20 dakika yürüdüm. Ve tabi “yardımsever” vatandaşlarımızın desteği ile Merkez bina yerine 3 tane ek binayı buldum. En nihayetinde bir miktar daha yürüyerek aradığım yere vardım.
Valiliğin beni yönlendirdiği Dr. Bilmem ne Bey raporu hemen imzalamak istemedi. Çünkü öncelikle Devlet Hastaneleri bölümünün paraf atması gerekirmiş. Neyse ki uzak değil, alt katta.
Paraf için gittiğim Z8901 odasındaki kişi söylediklerimden hiç memnun değil. Paraf atacak, budur. Ama yapmıyor. “Siz biraz dışarı çıkın, kapıda bekleyin, ben raporu aldığınız hastaneyi arayacağım” dedi. El mahkum, bekledim. Kısa bir bekleyişin ardından paraf atılmış raporu aldım.
“3. Kata çık, bu parafın yanına bir tasdik eklet.” dediler. Tasdiği ekleyen kişi “Bir de mühür lazım” dedi. “1. kata in.” İndim. Dediler ki “Burası değil, 2. Kata çık.” Çıktım. Dediler ki; “Yanlış gelmişsin, 1.kata in.” ! Yemin ederim şaka veya abartı değil bunlar.
Müdürlüğü’nden çıkıp Valiliğe geri döndüm. 4. Kısmı buldum. Tabi ki yine sıra bekledim. Görevli adam Sağlık Müdürlüğü’nden aldığım imzalara gözlerini kısarak baktı ve dedi ki; “Bu imzalardan birinin kime ait olduğu belli değil, ismi yok. Bu böyle olmaz” Nayııırrr Nolamaz... Neyse ki ikna oldu, vali yardımcısından da bir imza alarak çıktım.
İşte şimdi apostil mühürlü sağlık raporum çeviri için hazırdır. Hemen çevirmenlik bürosuna bıraktım evrakları. Büyük zahmetle aldığım belgelerin orijinallerini bırakmak istemedim tabi. Fotokopiden yazıların okunmayacağını iddia etti kadın “Deneyelim, belki okunur” dedim. Okunmaz diye ısrar etti. “Denemeden bilemezsiniz” diye sinirlendim, kabul etti. Ardından fotokopide okunmayan 3 kelime için “Bakın işte olmadı” diye kendini haklı çıkartmayı denedi. Ufak bir not kağıdı uzattım önüne, “Buyurun buraya not edin o 3 kelimeyi” dediğimde “Haklısınız” demekten başka bir seçeneği kalmadı. Fazla mı pimpirikli davrandım bilmiyorum. Her neyse…
Günlerden başka bir gün… Sabah erkenden çevirileri alacaktım. Ancak telefonun alarmı çalmadı. Çalmış da ben duymamış olabilir miyim? Neden olmasın! Çeviriler hazır. 141,60TL ödedim. Oradan çeviri bürosunun bağlı çalıştığı notere gönderdiler beni. Bu arada gönderen kuruluşumdan vize işlemleri için istediğim avans gelmemiş, bankamatiğin önünde bir süre bekledim. Elimde telefon, birilerine ulaşmaya çalıştım. Neyse ki borç verebilecek dostlar var hayatta. Noterde işim kısa sürdü. Ve fakat oraya da 224TL ödedim. (Kuruluşumdan bu parayı alabildim sonrasında, haksızlık olmasın. )
Noterden sonra aynı belgeleri kaymakamlığa götürmem gerekti. Önce Yazı İşleri, ardından Müdüre Hanım imzası ve yeniden yazı işleri… Son bir mühür ile bitirdim buradaki işlemleri de.
Bu arada pasaportumu Emniyet Müdürlüğü’nden iki gün önce teslim almam gerekiyordu, koşturmaktan vakit bulamadım tabi, kısmet bugüneymiş. İlçe Emniyet Müdürlüğü kapısından girerken telefonum çaldı, bahçeye çıkıp görüşmeyi yaptım. Bitirip geri geldiğimde öğle arasına çıkmış olduklarını öğrendim. Şaka?! 1 saatten fazla bekledikten sonra burada da işim biti.
Velhasıl kelam cehennem sıcağında dakikalarca yürümek, yağmura yakalanmak sırılsıklam ıslanmak, kocaman bir kol çantasını sürekli yanında taşımak, dolmuşa, taksiye, motora, otobüse durmadan para ödemek, günlerce aralıksız toplu taşıma araçlarının sıcağına ve pisliğe katlanmak, “Yooook yanlış gelmişsiniz bu bina/sokak/durak değil sizin aradığınız” gibi cümleler işitmek suretiyle uzunca bir zaman ve emek harcayarak gerekli belgeleri toparladım.
Ancak İspanya’daki ev sahibi kuruluştan da 2 adet belge gelmesi gerekiyor. Birini gönderdiler. Ancak ikincisi bir türlü gelmiyor. Defalarca telefon ve mail ile irtibattaydık kendileriyle. Ancak aldığımız tek yanıt; “Biz de ispanya ulusal ajansından bekliyoruz, bekleyeceğiz, beklemeliyiz.” !
Bu arada tarih oldu mu 5 Ağustos!!! 6 Ağustos akşamı şehir dışına çıkacağımı ve 23 Ağustos’ta İstanbul’a geri döneceğimi ve başvuru için çoook geç kalacağımı düşündükçe karnıma ağrılar girdi yemin ederim. Eksik belgeyi görmezden gelip şansımı denemek için konsolosluğa gittim.
Konsoloslukta uzun bir bekleyişten sonra, “Muhakkak lazım” dedikleri belgelerin (örneğin; 4 adet fotoğraf, banka kartı fotokopisi, dilekçe, uçak bileti rezervasyonu, gönderen kuruluşun imza sirküleri, vakıf senedi, faaliyet belgesi, maaş bordroları, nüfus cüzdanı fotokopisi gibi) yarısını geri verdiler. Her neyse…
“ İspanya’ya gitmek istersem” diye başlamıştım ya hani; sanırım gidiyorum. Zira başvurumu kabul ettiler. :)
Bir gün sonra İspanya’daki kuruluştan mail aldım. “Merhaba, bizden istediğiniz belge ekte. Başka bir şeye ihtiyacınız var mı?” ! Haydeee… Şimdi bu belgeyi konsolosluğa götürüp “Dün geldiydim, bu belge olmadan başvurumu kabul etmiştiniz, şimdi sağlam olsun diye bunu da getirdim, buyurun.” deyip ortalığı bulandırmalı mı? Yoksa hiç ses etmeden başvurumun sonucunu bekleyip eksik belge yüzünden olumsuz yanıt alacağım günü mü düşüneyim?
Seval Yılmaz
Ağustos 2010
yilmaz.seval@gmail.com
Malaga, İspanya
Ben Seval. 2005 yılında gönüllü çalışmalarda bulunmaya başladım. 2007 yılından beri ise bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyorum. Uzun bir süredir yapmak istediğim Avrupa Gönüllü Hizmeti’ni yeniden gündemime aldım (üniversiteden mezun olmadan önce de niyetlenmiş idim) ve ilk adımı Şubat ayında proje aramaya başlayarak attım.
Mart 2010’da İspanya’nın Malaga şehrinde faaliyet gösteren bir kurumdan kabul aldım. Ve 1 Nisan başvurusu sonucunda proje onaylandı. Gerekli işlemleri yaptıktan sonra sıra vize başvurusuna geldi. E, ben de yapmaya kalkıştım. Tahmin edebileceğiniz gibi hiç kolay olmadı.
Elbette vize başvurusunda bazı şeyler (hatta çok temel şeyler bile) zamanlamaya, hangi amaçla yurtdışına çıkacağımıza, hangi ülkeye gideceğimize, hangi şehirdeki konsolosluğa başvurduğumuza ve hatta zaman zaman muhatap olduğumuz yetkililere ve bunlara benzer birçok detaya göre farklılık arz edebilir. (Bu kısım önemli, unutmamak lazım)
İşte bu yüzden yazdıklarım genel geçer kurallar değildir. Aman dikkat! Yazının içerisinde bir takım bilgiler bulacaksınız elbette. Ancak asıl niyetim; başımdan geçenleri “tecrübe paylaşımı” nı esas alarak anlatmaktır. Umarım keyif alırsınız.
Buyurunuz…
İSPANYA’YA GİTMEK İSTERSEM…
“İspanya’ya vize almak çok zordur.” diyordu herkes. Zorluğu doğru bilgiye ulaşmaktaymış meğerse. (Ya da bence) Kaç telefon konuşması, kaç internet sitesi taraması ve kaç akıl danışması… Çok! Birazını yazacağım.
Vizeden önce pasaportun süresini uzatmak gerekti tabi ki. “Pasaport süresi uzatma işlemi için kaç fotoğraf gerekir?” diye sorduğumda 3 diye yanıt aldım. Ancak fark ettim ki elimde 2 tane fotoğrafım mevcut. “Beş kuruş param yok” diye gezdiğim bir dönemde bir de 20TL fotoğrafa verdim. Her neyse… Fotoğrafları alıp İstanbul’da bir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne gittim, muhatap olduğum görevli bana; “Bunu buyurun (fotoğraflardan birini geri vererek) 2 tane yeterli!” dediği anda içimde bir çemkirme istediği uyandı, sustum. “Ya sabır…” diyerek vezneye 155TL yatırdım; pasaportum 2 yıllık uzasın diye. Sonradan öğrendim ki hata yapmışım. Tarihlerine düzgün bakmadığım pasaportumun süresini 1 yıl uzatmak yetiyormuş halbuki. 95TL yerine 155TL ödemiş olmanın gerginliği; içimde yükselen ikinci negatif his oldu. Ancak bu sefer benim salaklığımdandı, sustum. Başvurumu yaptım. “2 gün bekleyeceksiniz” cevabını aldıktan sonra Emniyet Müdürlüğü’nden çıktım. Vize için belge toplamak lazım, daha çok iş var ne de olsa.
Benim almam gereken vize “Çalışma izni gerektirmeyen oturma vizesi” imiş. Bunun için gerekli olan belgelerden biri; sabıka kaydı. Her hangi bir adliyeden alabileceğimi öğrendim. Evimize en yakın olan adliyeye gittim. Olmadı, tutturamadım. Çünkü vize başvurusu için lazım olan sabıka kaydı ancak başka bir adliyeden alınabiliyormuş. “Taksiyle mi gitsem? Otobüs geçer mi? Uzak mıdır?” gibi sorularıma doğru düzgün cevaplar bulamadığımdan otobüsle gitmeye karar verdim. Güneşin altında 45 dakika kadar otobüs bekledikten sonra 5 dakikalık bir yol gittim ve bahsi geçen adliyeye ulaştım. Belgede apostil mühür olması şart. Ancak vermiyorlar. Çünkü sabıka kaydına başka bir adliye apostil mühür veriyormuş. İnanmazsınız, bahsettikleri yer ilk gittiğim adliye imiş. Bir gün sonra teslim alacak şekilde istediğim imzaları aldım. Haydi geçmiş olsun.
Gerekli olan belgelerden bir diğeri ise; sağlık raporu… Yılan hikayesine dönen sağlık raporu… Konsolosluktaki görevli, herhangi bir sağlık kurumundan alınacak raporun onlar için yeterli olduğunu söylemesi üzerine ikamet ettiğim yerde bir Sağlık Ocağı’na gittim. Kadınların sıra kavgasına şahit ve hatta dahil oldum. Bekledim, bekledim, bekledim… Sıra bana geldiğinde doktor yüzüme bile bakmadan T.C. kimlik numaramı sordu ve “Haricen normaldir.” yazdığı “sağlık raporu”nu elime verdi. Kapıdan çıkarken üzerine bir mühür bastılar ve işlem tamamlandı. Yetti mi? Elbette hayır!
Birkaç gün ben rapora rapor bana bakıp durduk. Zira çok sıfatsız bir kağıttı elimde rapor diye tuttuğum. Şüphelerim artınca konsolosluğu yeniden aradım. Ve öğrendim ki raporun üzerine bir ibare bulunması gerekiyormuş. E, neden baştan söylemedin be kadın! (Asabi kadın!) Sordum; “Peki nedir bu ibare?” Kadın cevapladı; “Bilmiyorum, nereden bileyim ben ezbere!” Allahın cezası cümleyi nereden bulacağız peki? İnternetten… Peki, internette nereden? “İnternetten işte, bakıp bulun.” Yok artık…
Uzun uğraşlar sonucu sağlık raporunun üzerinde iki temel vurgu olmalıymış; biri bulaşıcı enfeksiyon taşımadığıma dair, diğeri ise akli dengemin yerinde olduğuna dair cümlelermiş. Eyvallah, biz de bu ibareleri taşıyan bir rapor alırız. Hadi oradan! Yok öyle bir rapor. İstanbul’da yok en azından. Sağlık Ocağı, Kızılay, Dispanser, Tam Teşekküllü Devlet Hastanesi, İlkyardım, Verem Savaş ve hatta Özel Hastaneler (Bir tek özel hastanede mevzuya biraz yaklaştık. Zorladılar, biraz kılıfına uydurdular, yapabiliriz herhalde dediler ve fakat 230TL istediler. Yok dedim) Hiç biri İspanya Konsolosluğu’nun istediği ibareyi yazmıyor üzerine. Rapor formatları sabitmiş, ekleme yapılamazmış. Hay Allah…
Ha unutmadan… İspanya Konsolosluğu’nun istediği raporun üzerinde “Akli dengesi yerindedir.” yazması gerekiyordu ya; ah canım benim boşuna uğraştın sen ya, gerekmiyormuş o. Hırrrr…
Uzun uğraşlar sonucu üzerinde İspanya Konsolosluğu’nun istediği ibarenin bulunduğu bir sağlık raporu vermeyi kabul eden bir devlet hastanesi bulduk. Bu bilgiye sahip olmak da epey zor oldu. Vallahi biz de araya tanıdık soktuk.
Şu rapor için görüştüğüm her kurumla enteresan şeyler yaşadım elbette. Telefonla görüştüklerim sinir bozucuydu, yüz yüze görüştüklerim ise tahammül edilemez. Neyse ki başka hastanelerin aksine burası raporu 1 haftada değil 1 günde veriyor. “Aman canım çok büyük zahmeti yokmuş.” demeyin n’olur. Saat 08.00’den 16.00’ya kadar bir devlet hastanesinde olmanın psikolojik baskısını bir durup düşünün. Labirentler şeklinde kıvrılan koridorlar, her birinin önünde onlarca insanın sıralı değil yığılı şekilde beklediği kapılar, cevap vermeyen danışma görevlileri, çalıştığı kurumun telefon numarasını bilmeyen güvenlik görevlileri, hastane kokusu, ter kokusu, asabi görevliler, emir kipinde başka bir dil kullanmayanlar… (Karşılaştığım sadece iki kişiyi yardımsever ve insani bulduğumu yazmadan geçmeyeyim.)
Rapor almak için birçok doktor ile görüşüp “Sağlam” olduğuma dair onay almam gerekti. Kulak Burun Boğaz doktoru ile başladım. Doktor bir yandan beni muayene ederken bir yandan son derece süratli ve asabi bir şekilde; bu raporu neden almak istediğimi, yurtdışında nereye gideceğimi, çalışacağım vakfın adının ne olduğunu, o vakıfta ne iş yapacağımı, Türkiye’de ne iş yaptığımı, ne mezunu olduğumu ve neden İspanya’ya gitmek istediğimi sordu. Cevaplarımdan mutlu olmamış gibi bir hali vardı. Burun kıvırdı. “İyi” dedi! Allah Allah… Allah’ın Kulak Burun Boğazcısı! Sana ne bunlardan, sen baksana işine! (Sonradan öğreneceğim ki kendisi bugünkü Sağlık Heyeti’nin Başkanı imiş.)
Göz kontrolü için beklerken sırada benim önümde bekleyen adam dönüp pis pis gülerek “Sizin rahatsızlığınız nedir? Kıh kıh kıh” dedi. Bir rahatsızlığım olmadığını söylediğimde ise daha şapşal bir gülüşle; “Yok canım! Hiç rahatsızlığın yoksa neden geldin?! Yıh yıh yıh” gibi bir şeyler mırıldandı. Tutamadım kendimi ve “Ben öylesine, keyfine geldim. Haftada bir gelirim de.” deyince sıradaki herkes dönüp bakmaktan kendini alamadı. Açıkçası biraz utandım. Ama dedim ya tutamadım.
Dahiliye sırasında beklediğim 15 dakikanın sonrasında ise mavi gömlekli pişkin bir adam gelip önden ikinci adamın arkasına geçti. Bu sefer kendimi bilerek ve isteyerek tutmadım. “Beyefendi pardon!” ile başlayan bir “haddini bildirme” çalışması yürüttüm. İşe yaradı, sıranın arkasına geçti.
“Vatandaş sağlık hizmeti alamıyor arkadaş” kıvamındaki yakınmalarım ve hatta “Yahu ben sağlık hizmeti bile alıyor sayılmam, sağlıklı olduğumu belgeletmek istiyorum” diye serzenişte bulunmalarım sırasında duvarda gördüğüm kocaman yazı beni daha da çileden çıkarttı. Yazının başlığını paylaşıyorum: Hekim Hakları…
Velhasıl kelam tüm doktorları (psikiyatri dahil) gezerek (vallahi muayene olduğumu söyleyemeyeceğim; “gezerek” kelimesi daha bir içime sindi) her birinden “Sağlam” olduğuma dair birer imza aldım. Belgeleri teslim ettikten sonra; 3 saat bekledim. Bu bekleyişin ardından ise elime tutuşturulan bir kağıt ile doktor dolu bir odanın (heyet) kapısından bakmak suretiyle kağıdı heyet başkanı olan doktora teslim edip 1 saat daha bekledim.
Neyse ki bu kadar saçma sapan şeyin arasında keyifli şeyler de oldu. Yerde oturmuş beklemekteyken iki küçük kız yanıma yanaştılar. Onlar da benim gibi, hemen benim yanıma; yere oturdular. Bir ara göz göze gelince gülümsedim. Batman’lı ve Tokat’lı gerçekten küçük görünen ama aslında 15 ve 16 yaşlarında olan, adliye tarafından yaş tespiti yapılsın diye devlet hastanesine gönderilen ve tüm o karmaşık işleri yapmak üzere hastaneye yalnız başlarına gelen (beni bile bir gün önce babam getirmişti aynı hastaneye) Sibel ve Cemile’yle tanıştık, konuştuk, çay içip bisküvi yedik. Ve hatta kantinde yer olmadığı için masasına oturduğumuz mavi gömlekli adam da sohbetimize katılmasıyla itiraf edeyim iyice saçma bir grup insan olduk. :)
E, rapordan ne haber diyebilirsiniz. Raporu aldım. Hem de konsolosluğun istediği şekilde. Bitti mi? Elbette hayır. Şimdi sağlık raporunun da aynen sabıka kaydı gibi apostil mühüre ihtiyacı var. Aksi takdirde hiçbir işe yaramıyor. Konsolosluğun sitesinde bu mühür için kaymakamlığa gitmem gerektiği yazıyor. Halbuki bu mührü kaymakamlık değil; İstanbul Valiliği veriyormuş. Çok şahane… Bir valilik kalmıştı gitmediğim.
İşte yeni bir gün daha… Valilik için Cağaloğlu’na gittim. Tarihi ve serin binayı bomboş görmek iyi geldi. Henüz hiç kimsenin olmadığı yerde sıra numaramı almamı söylediler. Tek başıma beklediğim yerde sıra bana geldiğinde “Aaaa olmaz ama böyle, biz buna apostil mührü böyle veremeyiz canım. Sen şimdi önce İl Sağlık Müdürlüğü Merkez Binası’na git, “bilmem ne Bey”i bul, ondan bir imza al da gel.” dedi. Yok canım çok değil, kavurucu sıcakta sadece 20 dakika yürüdüm. Ve tabi “yardımsever” vatandaşlarımızın desteği ile Merkez bina yerine 3 tane ek binayı buldum. En nihayetinde bir miktar daha yürüyerek aradığım yere vardım.
Valiliğin beni yönlendirdiği Dr. Bilmem ne Bey raporu hemen imzalamak istemedi. Çünkü öncelikle Devlet Hastaneleri bölümünün paraf atması gerekirmiş. Neyse ki uzak değil, alt katta.
Paraf için gittiğim Z8901 odasındaki kişi söylediklerimden hiç memnun değil. Paraf atacak, budur. Ama yapmıyor. “Siz biraz dışarı çıkın, kapıda bekleyin, ben raporu aldığınız hastaneyi arayacağım” dedi. El mahkum, bekledim. Kısa bir bekleyişin ardından paraf atılmış raporu aldım.
“3. Kata çık, bu parafın yanına bir tasdik eklet.” dediler. Tasdiği ekleyen kişi “Bir de mühür lazım” dedi. “1. kata in.” İndim. Dediler ki “Burası değil, 2. Kata çık.” Çıktım. Dediler ki; “Yanlış gelmişsin, 1.kata in.” ! Yemin ederim şaka veya abartı değil bunlar.
Müdürlüğü’nden çıkıp Valiliğe geri döndüm. 4. Kısmı buldum. Tabi ki yine sıra bekledim. Görevli adam Sağlık Müdürlüğü’nden aldığım imzalara gözlerini kısarak baktı ve dedi ki; “Bu imzalardan birinin kime ait olduğu belli değil, ismi yok. Bu böyle olmaz” Nayııırrr Nolamaz... Neyse ki ikna oldu, vali yardımcısından da bir imza alarak çıktım.
İşte şimdi apostil mühürlü sağlık raporum çeviri için hazırdır. Hemen çevirmenlik bürosuna bıraktım evrakları. Büyük zahmetle aldığım belgelerin orijinallerini bırakmak istemedim tabi. Fotokopiden yazıların okunmayacağını iddia etti kadın “Deneyelim, belki okunur” dedim. Okunmaz diye ısrar etti. “Denemeden bilemezsiniz” diye sinirlendim, kabul etti. Ardından fotokopide okunmayan 3 kelime için “Bakın işte olmadı” diye kendini haklı çıkartmayı denedi. Ufak bir not kağıdı uzattım önüne, “Buyurun buraya not edin o 3 kelimeyi” dediğimde “Haklısınız” demekten başka bir seçeneği kalmadı. Fazla mı pimpirikli davrandım bilmiyorum. Her neyse…
Günlerden başka bir gün… Sabah erkenden çevirileri alacaktım. Ancak telefonun alarmı çalmadı. Çalmış da ben duymamış olabilir miyim? Neden olmasın! Çeviriler hazır. 141,60TL ödedim. Oradan çeviri bürosunun bağlı çalıştığı notere gönderdiler beni. Bu arada gönderen kuruluşumdan vize işlemleri için istediğim avans gelmemiş, bankamatiğin önünde bir süre bekledim. Elimde telefon, birilerine ulaşmaya çalıştım. Neyse ki borç verebilecek dostlar var hayatta. Noterde işim kısa sürdü. Ve fakat oraya da 224TL ödedim. (Kuruluşumdan bu parayı alabildim sonrasında, haksızlık olmasın. )
Noterden sonra aynı belgeleri kaymakamlığa götürmem gerekti. Önce Yazı İşleri, ardından Müdüre Hanım imzası ve yeniden yazı işleri… Son bir mühür ile bitirdim buradaki işlemleri de.
Bu arada pasaportumu Emniyet Müdürlüğü’nden iki gün önce teslim almam gerekiyordu, koşturmaktan vakit bulamadım tabi, kısmet bugüneymiş. İlçe Emniyet Müdürlüğü kapısından girerken telefonum çaldı, bahçeye çıkıp görüşmeyi yaptım. Bitirip geri geldiğimde öğle arasına çıkmış olduklarını öğrendim. Şaka?! 1 saatten fazla bekledikten sonra burada da işim biti.
Velhasıl kelam cehennem sıcağında dakikalarca yürümek, yağmura yakalanmak sırılsıklam ıslanmak, kocaman bir kol çantasını sürekli yanında taşımak, dolmuşa, taksiye, motora, otobüse durmadan para ödemek, günlerce aralıksız toplu taşıma araçlarının sıcağına ve pisliğe katlanmak, “Yooook yanlış gelmişsiniz bu bina/sokak/durak değil sizin aradığınız” gibi cümleler işitmek suretiyle uzunca bir zaman ve emek harcayarak gerekli belgeleri toparladım.
Ancak İspanya’daki ev sahibi kuruluştan da 2 adet belge gelmesi gerekiyor. Birini gönderdiler. Ancak ikincisi bir türlü gelmiyor. Defalarca telefon ve mail ile irtibattaydık kendileriyle. Ancak aldığımız tek yanıt; “Biz de ispanya ulusal ajansından bekliyoruz, bekleyeceğiz, beklemeliyiz.” !
Bu arada tarih oldu mu 5 Ağustos!!! 6 Ağustos akşamı şehir dışına çıkacağımı ve 23 Ağustos’ta İstanbul’a geri döneceğimi ve başvuru için çoook geç kalacağımı düşündükçe karnıma ağrılar girdi yemin ederim. Eksik belgeyi görmezden gelip şansımı denemek için konsolosluğa gittim.
Konsoloslukta uzun bir bekleyişten sonra, “Muhakkak lazım” dedikleri belgelerin (örneğin; 4 adet fotoğraf, banka kartı fotokopisi, dilekçe, uçak bileti rezervasyonu, gönderen kuruluşun imza sirküleri, vakıf senedi, faaliyet belgesi, maaş bordroları, nüfus cüzdanı fotokopisi gibi) yarısını geri verdiler. Her neyse…
“ İspanya’ya gitmek istersem” diye başlamıştım ya hani; sanırım gidiyorum. Zira başvurumu kabul ettiler. :)
Bir gün sonra İspanya’daki kuruluştan mail aldım. “Merhaba, bizden istediğiniz belge ekte. Başka bir şeye ihtiyacınız var mı?” ! Haydeee… Şimdi bu belgeyi konsolosluğa götürüp “Dün geldiydim, bu belge olmadan başvurumu kabul etmiştiniz, şimdi sağlam olsun diye bunu da getirdim, buyurun.” deyip ortalığı bulandırmalı mı? Yoksa hiç ses etmeden başvurumun sonucunu bekleyip eksik belge yüzünden olumsuz yanıt alacağım günü mü düşüneyim?
Seval Yılmaz
Ağustos 2010
yilmaz.seval@gmail.com
Malaga, İspanya
aman tanrım yaa! okuyunca kendimi anımsadım:) bende buna benzer şeyler yaşamıştım ama şuan Litvanya'dayım ve mutluyum:) hepsini 'tecrübe kazanmak' diye düsünüp,gülüp geçiştiriyorum. buarada -15lerde donuyoruzz senin İspanyaa ya gitmiş olman süperr! harika bir yer diye duymuştum. bizde yazaa Barcelonadayızzzz,sana da keyifli zamanlar dilerim..
YanıtlaSilSelamlar,
YanıtlaSilMalaga'dayim, buradakiler soguk diyor ama ben ince bir kazakla aksam saatinde acik havada oturuyorum simdi. :)
---
Valla ben de yer yer guldum yer yer agladim yasarken. :)
Asil ben yorumlar icin tesekkur ederim.
Sevgiler,
Seval
huh vay be :)) bende başvurular için hazırlanıyorum şimdi cv motivasyon mektubu proje seçimi ülke seçimi... umarım kabul olur bir projem :) bir sürü zorluğu olsada orada yaşanacak tecrübeler paha biçilmez eminim ;)
YanıtlaSilKesinlikle katiliyorum. Hem oncesinde hem esnasinda illa ki zorluklar yasaniyor. Ama sonuc olarak guzel bir tecrube oldugu cok acik sanirim. :))
YanıtlaSilhem okuyup hemde calısan bır ınsan olarak gereklı belgelerı toplarken ınanılmaz sıkıntı cekecegın galıba bende:S ama bu bilgiler işe yaramayacak türden bilgiler değil saol saol saol!!!
YanıtlaSilselam, nekadar gzel paylaşımların olmuş teşekkürler, bnde ispanyda bi kısa dönem biprojede yer almak isityorum, umarım kabul ededilebilecğim bi proje bulablirim, ama uzunlara da başvurdum
YanıtlaSilMerhabalar, çok merak ettim de, özellikle istedikleri ibare nedir raporda? Ben tam teşekküllü devlet hastanesinden heyet raporu alacağım da, kabul ederler herhalde diye düşünüyorum
YanıtlaSilkonsolosluğun eksik belge dediği neydi?
YanıtlaSilMerhaba Seval,
YanıtlaSilBu guzel paylasim ve yazin icin hem tesekkur hem de takdir etmek istedim seni.Simdi yurtdisindayim ve Google da aile hasreti uzerine resim ararken, tiklamis oldugum resim beni buralara kadar getirdi...
bir yandan guldum bir yandan huzunlendim, yasadiklarim aklima geldi. Kalbimizdeki cevaplanmamis sorularla yasamak ile ilgili yazin tam bana gore.
seni tekrar tebrik eder yeni yilda basarilarinin ve guzel yazilarinin devam etmesini dilerim .
Funda
fundauk@yahoo.com
merhaba merhaba :)
YanıtlaSilbende bu belgeleri toplamaya çalışan bir öğrenciyim
hemen yardımcı olasım geldi
sağlık raporunda bulunması gereken ibare "2005 yılı uluslararası sağlık tüzüğüne" uygun olarak sağlıklı olduğunuzun belirtilmesidir
herkese kolay gelsin
merhaba,
YanıtlaSilben okurken resmen içim daraldı. biz eşimle bu yaz ağustos sonu gibi İspanya'ya gitmeyi planlıyoruz. amacımız yaklaşık 30 gün Sevilla' da kalmak ve flamenco ile ilgili bir takım dersler almak. acaba bunun için turist vizesi almamız yeterli oluyo mudur? ayrıca en hesaplı nasıl gidebiliriz? bunlarla ilgili bilginiz varsa ve paylaşırsanız çok sevinirim.
teşekkürler...
Ben daha çok festivaller ve güzel sahilleri için gitmek istiyorum. Bakalım,nasip olursa.
YanıtlaSil