Hatırlamaya çalışıyorum sanırım masa dağı maceramız ve o akşam Pravanya’nın bize pişirdiği Meksika yemeğinden bahsetmiştim.
Dönüş biletlerimiz Johannesbourg’tan olduğu için bir yandan da iki akşam
boyunca nasıl geri döneriz işte otobüsle gitsek ne kadar olur, uçakla nasıl,
bir dolu eşyamız var, otobüs saatleri, uçak bilet ücretleri, sabah çok erken
varış saatleri, ne kadar havaalanında beklemek gerekecek, J.bourg’ te kalmak
gerekecek mi, paramız yetecek mi derken; onlarca farklı plan yapıp çok uzunca
bir süre aramızda bunu tartıştık:/ Sonra aklıma Emirates’le konuşmak geldi,
hemen oradaki ofislerinin adresini bulduk ve ertesi sabah büyük bir heyecanla
ofisin önüne konuverdik. O kadar erken gitmişiz ki daha ofis açılmamıştı. Ama
içimizde büyük bir heyecan eğer düşündüğümüz şey kabul edilirse, Capetown’da
bir gün daha fazla kalacağız, o kadar eşya ile o kadar saat yolu geri gitmek
zorunda kalmayacağız. Ne de olsa bugüne kadar bize çok iyi davranmıştı Emirates
(bakınız Afrikaya gidiş hikayelerimiz) bir de bize bunu yaparsa ondan daha
iyisi yok, hele uçuk bir rakam istemezse bizden, “ we love Emirates” sloganı
artık yetersiz kalacak.
Ofisten çıktığımızda içerideki güler yüzlü Emirates çalışanının kanatları da
vardı artık bizim gözümüzde, hemen Johannesbourg’tan olan uçuşumuzu Capetown
olarak değiştirdi; aldığı rakam bizim cape- j.bourg arası yapacağımız otobüs
ücretinden bile azdı ve nasıl mutlu olduk anlatamam:D
Bu işi de hallettikten sonra artık şehri keşfe çıkabiliriz zira bir önceki gün
sadece Masa dağındaydık… Şehirde gezilecek ziyaret edilecek birçok yer var.
Akşamdan epey konuştuk Pravanya’nın da önerilerini dinledik ve şehrin belirli
bölgelerini gezen “sightseeing “ otobüsleri var ya onlara binmeye karar verdik.
Zaten şehirde görülmesi gereken her yere ne zamanımız ne de paramız yeterdi:/
Neyse aldık biletimizi, taktık kulaklıklarımızı ilk turda şöyle bir dinledik
rehberin anlattıklarını sonra dedik şu durakta inelim, şurada şurayı gezelim.
İstediğin durakta inip, saati geldiğinde bir sonraki otobüse binebiliyorsun gün
boyu aynı biletle.
Otobüste anlatılanları dinlerken, ziyaret ettiğimiz bir müzeyi gezerken
insanların siyah renkli olduğu için diğer insanlara yaptıkları, bir beyaz
olarak kendimden nefret etmeme sebep oldu. Kahrolsun beyazlar diye gezindik
durduk bütün gün…
Akşama kadar vaktimiz yettiğince indik bindik duraklarda, müzelere girdik
çıktık, vaktimiz yetmediğinden ya da bazen paramız- bazı yerlerin giriş
ücretleri çok pahalı idi- istediğimiz her yeri ziyaret edemedik ama olsun,
belki bir daha gidebiliriz zira ben çok isterim.
Şimdi ziyaret ettiğimiz her yerin ismini hatırlamıyorum ama internetten bakıp
sizlerle paylaşacağım…
Akşam Pravanya’nın futbol antrenmanı ve maçı vardı, gelip bizi aldı; onu
izlemeye ve desteklemeye gittik:) Sonra orada tanıştığımız bir kızla iki gün
sonra festival açılış galasında karşılaşacağımızı nerden bilebilirdik, dünya
küçük yer azizim:P
Maç sonrası hedefimiz bizi ağırlayan bu güzel insanlara çok merak ettikleri
döner kebap hazırlamak. Kapil ve Pravanya Almanya’da bulunmuşlar daha önce,
orada duymuşlar ama Türkiye’de yiyeceklerinin daha farklı ve güzel olduğunu
anlattık, tarif ettik pek merak ettiler dedik tamam bir şekilde benzerini
yapmaya çalışırız sizin için yarın akşam…
İşte oradaki 3. ve son gecemizde, Long Street’te bulduğumuz bir türk
restoranından gittik döner aldık, pide benzeri ekmekler bulduk kare kare
doğradık fırınladık üzerlerine döneri sonra sarımsaklı yoğurt ve üzerine sos.
Mükemmel olmasa da idare ettik diye düşünüyorum. 50 kişilik mantı yapmamızdan
sonra aslında her işi kotarabiliriz biz bu ekiple… Gerçi ekibimizin muhteşem
aşçısı Vedat yanımızda değil ama biz de fena değiliz hani:p
Aaaa sahi Vedat, Tahsin ve bizim İtalyanlar nerde diye merak etmiyor mu bir
önceki yazımızı okuyan sevgili okurlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder