2 Eylül 2010 Perşembe

KEMES Günlükleri -3-


DAY 9 :More Wine…
Günün önemli olayı ve bütün kampı yine sarhoş etmeyi başarmış ikinci olay. Bir mahsende 6 adet farklı şarap tadımı. Tadım dediysem yanlış anlamayın biz tadını anlamak için her şaraptan birkaç bardak tattık. Üstelik akşam yemeğimiz de sadece peynir ve ekmekti. Yanımızda akerdeon çalıp bir türlü anlamadığımız bir dilde şarkı söyleyen 70 yaşlarında bir dede, 4-5 tane uzun bir koridora arka arkaya kurulmuş masa, bol bol şarap ve muhabbet. Kano yaptığımız günle yarışır derecede eğlenceli bir geceydi, hala karar veremiyorum hangisinin daha eğlenceli olduğuna ama sanırım buydu.

DAY 10: Hurry up.. We have only 2 days left!!!
Akşamdan kalma kamp ahalisi uyanır ve gösteri gününe sadece 2 gün kaldığını fark ederek karıncalar gibi çalışmaya başlar. Sanırım bugün, akşam kamp ateşinin yanında uyuklayarak bitti. Sanmayın ki hep eğlence, bazen gerçekten sıkı çalışıyoruz :)

DAY 11: Pecs again :)
Yine sabah workshoplarımızdaki koşuşturmacalardan sonra, öğleden sonra Pecs’e geldik. Daha önceleri bahsetmedim ama Pecs’te bir festival var bu sıralar. O da İstanbul gibi 2010 dünya kültür başkenti çünkü. Biz de izleyici olarak olsun, havuzda ıslanarak olsun edebildiğimiz kadar iştirak ettik festivale. Bugün son kez öğleden sonra Pecs’teyiz, güzel bir yemek yiyip (sandviç), yarın gerçekleşecek dans gösterisinin provasını izliyoruz. Bu gece biraz daha relax olmaya çalışıyoruz, malum yarın büyük gün :)


DAY 12: Let’s get this party started!
Ve günlerce çalışmamızın sonucu bu gece Kemes halkına görücüye çıkıyor. Etrafta bir koşuşturma, daha hazırlıklar bitmemiş, misafirler yanlarında bebekleriyle gelmiş ne yaptığımızı anlamaya çalışıyorlar.
Sonunda sahne hazırdı, etrafta kumlar ve meşalelerle Avrupa’nın ortasında denizden uzak ama kumsalda gibiydik. Göstereceğimiz 5 tane kısa filmimiz, dans gösterimiz ve onlarca fotoğrafımız vardı. Elbette ki sivrisinek arkadaşlarımız da kutlamamıza ortak oldular. Onlarsız bir kutlama bile düşünemiyorduk zaten artık.
Kutlama bittikten sonra yanıma gelen bir kadının, çok eğlenmişsiniz, keşke ben de sizin yaşınızda olsaydım şimdi, demesini düşünürsek sanırım gösterimiz epey başarılı oldu.
Kemes halkı evlerine döndü, kamp halkı her akşamki partilerine başladı, üstelik bu sefer kutlayacak çok başarılı geçmiş bir gösterileri de var.

DAY 13: All day free, all day sad…
Bir gün önceki gösterinin ve partinin yorgunluğu ve mutluluğu yavaş yavaş geçmeye başladı, kampın son günü. Bütün gün boşuz, ama bütün gün de biraz mutsuzuz. Akşama da kampın en son, en eğlenceli ve haliyle biraz da en mutsuz partisini verdik. Sabah erken saatlere kadar sürdü bu parti, en ufak bir eğlenceyi bile kaçıramazdık artık, malum son günümüz.


DAY 14: Maybe we should stay here forever just like hippies?
Saat 6 sularında ilk otobüs ayrılır ve ilk vedalar edilir. Artık kahvaltılık pek de bir şey kalmadığı için kampta, elimizde kalanlarla (bol bol sosis ve ekmek) karnımızı doyurup, saat 10’da bizi Budapeşte’ye götürecek otobüsümüzü beklemeye başladık. Geldiğimizden beri sürekli tepemizde olan güneş bile sanırım kampın bittiğini anladı da, bugün hava yağmurlu biraz.
Saat 10… Kamp alanına, bizi süper bir şekilde ağırlayıp hayatımızın belki de en eğlenceli 2 haftasını geçirten proje sorumlularımıza veda edip, Budapeşte’nin yolunu tutuyoruz. Kamp maceramız bitti, ama sırada daha kısa süreli de olsa bir macera daha bekliyor bizi.

DAY 15: We believe in Pablo!
Kamp bitti, çoğu arkadaşımızı üzülerek uğurladık ama bizim maceramız henüz bitmedi. Çünkü uçağımıza daha 2 gün var, ne tesadüf ki İspanyol arkadaşlarımızın ve uçağı ertelenen Simon’ın da… O zaman ne yapmalı, Budapeşte’ye gitmeli, gecesi 10 euro dan bir hostel bulmalı ve kendimizi daha önce ERASMUS sayesinde orda yaşamış Pablo’nun ellerine bıramalıyız.
Yaptık da, Budapeşte’nin elimizde olan haritasının yarısını birkaç kere yürüdük, gece yarısı elimizde harita, hostelimizin yolunu aradık, bol bol türk lokantalarına uğradık, nedense her yerde Türkçe konuşan birilerini bulmayı başardık ve İspanyol arkadaşlarımızla birlikte son gecemizi Budapeşte’nin karaoke barlarından birinde noktaladık.
Geri dönüş yolunda sanırım hepimiz artık ayrıldığımız için biraz üzgün, ama sonunda da eve varacağımız için biraz huzurluyduk. Haliyle dolu dolu bir 15 gün geçirdikten sonra biraz yorgunuz. Kesinlikle çok büyük ve eğlenceli bir deneyim olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz.
Kötü şeyler olmadı mı? Kesinlikle olmuştur. Ama sanırım Palinka bana çoğu şeyi unutturdu J En kötü an olarak hatırladığım, Budapeşte’de sondan bir önceki gece, Ramazan’ın gecenin 3’ünde alerjiden yüzü şişmiş bir halde gelip hastaneye gitmek istediğini söylemesiydi. Onun dışında kötü başka bir şey hatırlamıyorum. Esma, Mehmet, Ramazan ve Gözde bu konuda ne düşünüyorlar bilmiyorum, ama onların da hallerinden memnun olduklarından eminim. Burada anlatamadığımız daha herhalde onlarca hikâyemiz var. Sonuçta elimizde harika geçmiş 15 gün ve Avrupa’nın 10 ülkesinden 50 den fazla arkadaş var, kim memnun olmaz ki?? :)



Firuze Karaoğlu
Temmuz 2010,
Macaristan -Kemes

Son :(

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder