DAY 5 : More Palinka More Drunk People in the middle of nowhere
Gündüzler sabah 8 de sıcaktan uyanarak ve aslında biraz da kahvaltı 9’ kadar sürdüğü için uyanmak zorunda kalarak ve ardından öğle yemeğine kadar çalışarak, sonra bir kenarda biraz uyuklayıp, bol bol duşa girip tekrar çalışmaya devam ederek geçerken, gecelerimiz ise her gün ayrı bir ülkenin yiyeceğini ve içkisini tattığımız gece 3-4 ‘e kadar, chilling room da başlayıp, kamp ateşinin yanında biten international eveninglerle geçiyordu. Tabi ki de en eğlencelisi hayatımızda ilk defa tadacağımız Palinka’yı bize sevdiren Macaristan’ın international eveningiydi. Danslarıyla, yemekleriyle ve içkileriyle bize Macaristan’ı tanıtmaya kararlı olan proje sorumlularımız yaklaşık birkaç saat içinde bütün kamp alanını mutlu mesut biraz sarhoş bir şekilde dansetmeye çalışan insanlarla kaplı hale getirdiler. Ve sanırım -tamamen kişisel fikrim- kampın kırılma noktası, herkesin birbiriyle rahatça konuşmaya ve takılmaya başladığı an o andır. Zaten o günden sonra da kampın bitmesini hiç istemedik.
DAY 6: Maybe it’s better not to make any action on the canoe??
Cumartesi günü, Hırvatistan sınırında bir nehirde kano günü… Evet hiçbirimizin pek deneyimli hatta yetenekli olduğu söylenemez ama saatte beklide 1 km hızla akan bir nehir için de yeteneğe pek ihtiyacımız olmadığı için, bir iki saat sonra, Mehmet sağolsun, sağa sola dönmeyi öğrenmiş, diğer kanolarla yarış yapmaya çalışmış, bol bol su savaşına katılıp ıslanmış ve can yeleklerimizi çıkartmış halde nehrin ortasında güneşleniyorduk. Tartışmasız kampın en eğlenceli aynı zamanda en yorucu günüydü ve maalesef bizim için epey de ters bir güne denk gelmişti, çünkü bu akşam international evening gecesi Türklerindi.
Yorgun argın kamp alanına vardıktan sonra, son hızda hazırlıkları yapmaya başladık. Bir yandan lokumları ve nazar boncuklarını ve kınayı hazırlıyor, kına gecesi merasimini ve halayı nasıl göstereceğimizi tartışıyor, bir yandan da Türkiye için hangi tanıtım filminin güzel olduğunu, kına gecesinde hangi şarkıları çalmamız gerektiğine karar vermeye çalışıyorduk.
Aynı gece Almanya’yı tanıtmak için Nivea krem getiren esprili Alman arkadaşlarımızın hakkını da yemek istemem ama, her ne kadar bu konuda tarafsız olamasam da, sanırım Macaristan’dan sonra en güzel international evening bizimkisiydi. Işıkları kapatıp gösterdiğimiz İstanbul’un tanıtım filmine biz de dahil herkes hayran kaldı, kına gecesi onlar için gerçekten ilginçti ve bu güzel tanıtımımız herkesin katıldığı eğlenceli ama başarısız bir halayla sona erdi.
Yorgun argın kamp alanına vardıktan sonra, son hızda hazırlıkları yapmaya başladık. Bir yandan lokumları ve nazar boncuklarını ve kınayı hazırlıyor, kına gecesi merasimini ve halayı nasıl göstereceğimizi tartışıyor, bir yandan da Türkiye için hangi tanıtım filminin güzel olduğunu, kına gecesinde hangi şarkıları çalmamız gerektiğine karar vermeye çalışıyorduk.
Aynı gece Almanya’yı tanıtmak için Nivea krem getiren esprili Alman arkadaşlarımızın hakkını da yemek istemem ama, her ne kadar bu konuda tarafsız olamasam da, sanırım Macaristan’dan sonra en güzel international evening bizimkisiydi. Işıkları kapatıp gösterdiğimiz İstanbul’un tanıtım filmine biz de dahil herkes hayran kaldı, kına gecesi onlar için gerçekten ilginçti ve bu güzel tanıtımımız herkesin katıldığı eğlenceli ama başarısız bir halayla sona erdi.
DAY 7: YO SOY ESPANOL ESPANOL ESPANOL…
Günün tartışmasız galip olayı… 2010 Dünya kupası final maçını İspanyollarla beraber izlemek… Sonucu hepimiz biliyoruz. 2010 dünya kupası final maçı Hollandalılar, nam-ı diyar portakallarla İspanyollar arasında oynandı, uzatmalara kalan maç İspanyollara şampiyonluğu getirdi. Şeklinde anlatsam tam bir spiker ağzı olurdu, gerçekten anlayabilmek için kesinlik orda olmalıydınız. Ortada İspanyol bayrakları, hepimizde sarı kırmızı boyalar, küçük bir televizyonun başına toplanmış onlarca insan, ve o gece için hepimiz ispanyolduk. Hatta Hollanda doğumlu olan ve sırtında İspanyol bayrağıyla içten içe portakalları tutan Esma bile o gece ispanyoldu. Eğer yazının tamamını okuduysanız belki de kutlamanın nerede bittiğini tahmin edersiniz; kıyafetlerle duşta…
DAY 8: Let’s go find some place to sleep…
Sıcak hava, gündüzler aynı rutinde gidiyor. Sabah kalkıp güne zorunlu olarak duşla başlıyoruz. Kamp alanında yaşadığımız, bol bol kirlendiğimiz için bir de ter kokarak iyice rezilleşmek istemiyoruz haliyle. Güne başlarken kendimizi toparlamaya çalışıyoruz biraz. Yine de sadece 1-2 saat sürüyor bu insani durum, sonunda yine kirli ayaklar, ıslak kıyafetler veya bikiniyle ortada dolaşmaya başlıyoruz. Malum kamp alanı, sürekli temizlenmeye çalışmak akıntıya kürek çekmeye benziyor. Bir süre deneyip sonra yorulup akışına bırakıyorsunuz. Yine de şikayet ettiğimizi sanmayın, bıraksalardı biz daha yaşardık orda :)
Kahvaltıdan sonra herkes kendi workshopunda çalışmaya başlıyor, ben bol bol gezip ortalarda kısa filmimiz için kullanacağımız komik kamp anları yakalamaya çalışıyorum. Mehmet’le Esma muhtemelen kiremit falan taşıyor, Gözde dans ediyor, Ramazan da herhangi bir yerde film çekiyor oluyor. Öğlen buluşup hep beraber yakınlardaki bir okulun yemekhanesinde öğle yemeklerimizi yiyoruz, 3’e kadar kendimizi toparlamaya çalışıp, çimlerde ya da chilling room da şekerleme yapıp sonra akşam yemeğine kadar yine çalışıyoruz. Akşam yemeğimizde sabah kahvaltımızın aynısını ettikten sonra ( bu sadece kampa mı özgüydü yoksa Macarların akşam yemeği yemek gibi bir adeti mi yok onu hala çözemedik ama kamp hayatımız boyunca toplamda 13 öğün öğle yemeği ve 26 öğün kahvaltı ettik. Ya da haklarını yemeyelim bir iki kere akşam yemeğinde Pecs’e gidip pizza, tavuk falan yedik) akşam partilerine başlıyoruz. Sanırım yatağın yolunu en erken 2 gibi falan bulduk şimdiye kadar.
Firuze Karaoğlu Temmuz 2010,
Macaristan -Kemes
bunun da devamı var:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder