Gönüllülük, seyahatlar, kamplar , kültürel kaynaşma ve eğlence ile geçen bir AGH projesinin ardından İzmir’e dönmeye hazır olduğumdan emindim. Farkında değildim ama daha önce yaşamadığım bir deneyim hakkında kesin yorumlar yapmamayı hala öğrenememiştim.
İzmir’deki ilk günlerim aile, dostlar ve İzmir ile hasret gidererek geçti, sonrasında yavaş yavaş herkes kendi düzenine döndükçe ben kendi düzenimin teleşlarına düşmüştüm ki evren beni bu konuda hiç yormadan bana süprizimi verdi. Bornova Belediyesi’nde AB Projeleri üzerine işe alındığımı öğrenince sevinçten havalara uçtum. Daha önce gönüllüsü oldugum AGH’nin sorumlusu olmanın bu kadar farklı olacağını hiç düşünmediğimden ilk zamanlar zorlandım fakat biliyordum ki Tanrı’nın kişiye sevdiği işi yapabilme şansını verdiği ender insanlardandım. Bunu bilmek ve en önemlisi buna kalpten inanmak benim için çok büyük bir motivasyon oldu ve kısa sürede iyi işler yapmaya başladık.
İş kısmında her şey yolundaydı aslında ama bir süre sonra özel hayatımda kendime verdiğim sözleri tutamadığımı farkettim. İtalyadaki hayatımın bir parçası olan seyahat etmek, kitap okumak, düşünmek, farklı insanlar tanımak birer lüks haline gelmeye başladı. İşten çıkıp akşamları düşünmeye ve hayatımı sorgulamaya kalktığım anda gözkapaklarım müthiş bir baskıyla beni uykuya gönderiyordu. Bir şekilde sürüklendiğimi hissediyordum fakat bir çözüm bulamayacak kadar meşguldüm. Sanırım insan en büyük hatayı burda yapıyor, bir şeylerin aslında ters gittiğini bilmesine rağmen düşünme ve sonucunda da çözüm bulamama riskinden korkarak hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmeye zorluyor kendini. Tam bu dönemde ben bile kendimi düşünmezken evren yine değerli vaktini beni düşünmeye harcadı ve karşıma Grundtvig Asistanlığı projesini çıkardı.
Projeyle karşılaştığım anda başvurduğum taktirde gidebileceğimi hissettim, hani insan bazen bilmediği bir şeyi aslında bilebilir ya öyle bir durum. Bu durumda yapılması gereken kafa sesini susturup, iç sesi dinlemektir ama insan bu sesin nerden geldiğini fark edene kadar çelişkileri de yaşamak durumunda. Belediyedeki işimden ayrılmak, ailemden ve arkadaşlardan uzaklaşmak, kısacası yeniden güvenli çemberimin dışına çıkmak zorundaydım. Bir defa başladı mı o sorgulama ‘neden’ sorusu ile, Matrix’te Neo’ya sunulan mavi hap – kırmızı hap misali, seçimini yapmadan bırakmıyor peşini. Mavi hapı alıp rutinde boğulmak, kırmızı hapı alıp ‘hapı yutma’ riskini göze almak. Sonuç olarak ben de Neo gibi merakımın peşinden gidip kırmızı hapı seçtim. (Neo gibi seçilmiş bir insan olduğumu ima etmiyorum, yanlış anlaşılmasın;) )
Bu karar verme aşamasından sonra, ev sahibi kurum bulmak, onay almak, onaya uygun bir başvuru hazırlamak ve belediyeden gerekli evrakları hazırlamak gibi işlemlere yoğunlaştım ve 31 martta başvurum Ulusal Ajans’a ulaştı.
Aynı zamanda iş hayatımda belediyedeki, projeler, gönüllüler, etkinlikler; özel hayatımda da hep aradığım insanı buluşum ve aşık olmamla beraber hayatımda her şey yolunda gittikçe zaman zaman yine kararımı sorgulama evreleri geçirdim ama iç sesimi hep ön planda tutmaya çalıştım. Derken beklenen cevap Mayıs ayının ilk haftasında geldi. Artık seçilmiş kişi olduğumu söyleyebilirim ;)
Gideceğim kurum AB Komisyonu’nun bilgi ofisleri olan Europe Direct’in Reggio Emilia şubesi idi. Kurum ile daha önce bir AGH projesi aracılıgıyla ortak olduğumuz için asistanlığımın hazırlanması aşamasında hiç sıkıntı yaşamadım. Tabi bir de Bornova Belediyesi’nde AGH gönüllümüz olan Andrea sayesinde nerde yaşayacağıma dair kafamda bir çok resim oluşturdum ve sonrasında Reggio Emilia’ya vardığımda insan zihninin sınırsızlığını ve evrenin bu hayallere cömertçe cevap verişinin çok büyük bir şaşkınlığını yaşadım çünkü kafamdaki resmin içerisindeydim adeta.
AGH’den Eylül ayında dönmüştüm ve yine bir Eylül ayında İtalya’ya geri dönüyordum.
Bu defaki süreç AGH’den tamamen farklı işliyordu, ev bulmak, seyahatleri ve vizeyi ayarlamak, vb işlemleri benim sorumluluğumdaydı ve projenin bütçesi benim hesabıma yatırılmıştı. O kadar parayı aylara bölmek, hesap etmek AGH final raporunda boş bıraktığım matematiksel yetenekler kısmını hatırlattı bana, bu defa geliştiriyordum! Bir dil öğrencisi olarak en son ortaokulda gördüğüm matematik ile yaptığım tüm hesaplar birbirini tuttu ve gerçekten de çok rahat bir şekilde hayatımı idame ettirebildim verilen para ile. Daha iyi bir matematikçi olsam yurda Almanya’dan Mercedes ile dönebilir miydim acaba?
İlk gece evimden içeri adım atınca mutluluktan ağlamaya başladım. Aynı anda hem gülebilmek hem de ağlayabilmek müthiş bir dengedir, seni hem güldüren hem de ağlatan bu evrenle BİRleştiğin, barıştığın noktadır ve ben bunu o gece iliklerime kadar hissettim. Lİseden beri içerisinde yaşamayı hayal ettiğim Ferzan Özpetek filmlerindeki evlerden hiçbir farkı yoktu burasının, yüksek tavanlar, bastıkça gıcırdayan parkeler, büyük pencereler ve rengarenk panjurlar, sokaktan duyulan italyancanın ezgisi ve huzur!
Ofiste de işler yolundaydı, yürütülen tüm projelere dahil edildim, tüm yurtdışı seyahatlerinde ben de takımın içerisindeydim. Hatta öyle ki 4. Aydan sonra bir projenin tüm sorumluluğu bana verildi ve ben ülkeden ülkeye dolaşıp ‘önyargılar ve stereotipler’ hakkında workshoplar yapar oldum. Bu sunumlar daha önce okumadığım kitapları, düşünmediğim konuları ve en önemlisi sahip oldugum önyargıları soktu hayatıma. Bir süre sonra aylık bültenden bir de köşe verildi bana, italyanca çeviriler yapıp köşemi hazırlıyordum. Ofisin içerisinde bulunan AB Laboratuarında bir de sunum bölümüm vardı AB fırsatları ve kültürlerarası öğrenme üzerine. Çocuklar için bilgisayar oyunları, bulmacalar, yetişkinler ve öğrenciler için sunumlar, geziler, kitaplar, gazeteler vs bulunuyordu ofiste ve bu ofis sayesinde kendi ülkem hakkında da bilmediğim yeni şeyler öğrendim.
Bu deneyimi böylesine başarılı ve üretken bir kurum ile yaşamak bana öncelikle bilgi edinmeyi sonrasında bu bilgiyi işe dökmeyi öğretti. Halbuki daha önce hep işin içine atılmış ve çıkana kadar bol bol hata yaparak öğrenmiştim bir şeyleri. Bu sayede kısa sürede daha çok iş yapabileceğimi öğrendim ve ‘bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamayı’ öğrenmek yanıma kar kaldı.
Projemin bitimine yaklaşırken orda çalışmaya devam etmem konusunda istekli olduklarını belirtmeleri biraz daha kafa karışıklığı getirdi hayatıma çünkü yine kendimi İzmir’e dönmeye hazır hissediyordum. Bu defa açık kapı bırakarak dönmeye karar verdim ve dünyadaki en iyi kalpli ve yardımsever çalışma arkadaşlarım bu konuda beni destekledi.
Yaklaşık bir sene sonra yine dönüş sendromları başlamıştı. Seyahat etmek ve başka bir kültürün içerisinde yaşamak öyle büyük bir tutku ki insan bir defa tadına baktı mı gerçekten de ‘hapı’ yutuyor. Öbür yandan kendi kültürüne duyduğun özlem, aile ve dostların kocaman kucakları ve Ege’de kalan kalbin seni yanına çağırırken karar vermek iyice zorlaşıyor.
Benim kararım dönmekten yana oldu, o kadar güzel bir deneyim yaşadım ki bu beni en başta olduğu gibi hala aynı anda hem ağlatıp hem güldürebiliyor.
Dönüş kararımdan sonra herkes burada giriceğim işe odaklandı bir anda, bir nevi’ gittin de noldu hadi kanıtla bakalım’ baskısı yaratıyordu bu durum üzerimde. Bu stres sebebiyle bir süre işsiz kaldım evet ama her sıkıntıdan sonra doğan güneş yine içimi ısıttı ve şu anda İtalyancam sayesinde, deneyimlerimin değer gördüğü ve emeklerimin karşılığının ödendiği bir işte çalışıyorum. Çok mutluyum evet ama bir yandan da hayal kurmaya devam tabi, çünkü çalıştığım işe ‘iş’ dediğim sürece hala hayalimdeki işi aramaya devam edicem. Ki bu da bir STK kurabilmek, umarım bir gün kendi STK’mı kurup yapacağım şeyleri bir ‘iş’ olarak tanımlamadığım günleri görürüm.
Çok kararsız olduğum ve bundan dolayı huzursuz olduğum günlerin birisinde aşk bana içerisinde Rilke’nin bir alıntısını yazdığı bir defter hediye etti. Kendimi ne zaman kötü hissetsem hep bu sözleri anımsarım, kimbilir belki size de bir yardımı dokunur;
“Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Soruların kendisini sevmeye çalış, kilitli odalar ve yabancı lisanda yazılmış kitaplar gibi. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu her şeyi yaşama meselesidir. Şu anda senin, soruyu yaşaman gerekiyor. belki daha ilerde, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın.”
Grundtvig Asistanlığı ile ilgili sorularınız olursa cevaplamaktan keyif duyarım, TREXEVS bu anlamda önemli bir ‘Ortak Arkadaş’.
Sevgilerimle,
Duygu
merhaba duygu, bu güzel yazıyı zevkle okutturduğun için teşekkür ederim:)) Grundtvig asistanlığını yapmayı istemiştim,fakat imkanlar el vermediği için olmadı ;senden bununla ilgili anılarını duymak hayalini gerçekleştiremeyen birisi olarak beni mutlu etti,umarım iş demeyeceğin bir işte ilerde çalışırsın.
YanıtlaSilyasamak istedigim hayati yazmissin ve tabi hayallerimi... umarim sansin bu sekilde devam eder. mumkunse seninle iletisime gecmek isterim. Yol gosterici olabilirsin-ki bu tarz durumlarda en onemlisi baskalarinin deneyimlerinden yararlanmaktir diye dusunuyorum. E-mail adresini melikekalkan@gmail.com` a atabilirsen cok sevinirim.
YanıtlaSilYorucu bir iş gününün sonunda çok keyifle okudum yazını, tam da soruların kendisini sevmek zorunda oluşuma isyan ederken yakaladın beni, hayallarinin ve yaşadıklarının tam ortasına düştüm, "Ferzan Özpetek filmleri" kısmında birden yazıyı geçmiş tarihte ben yazmışım da şimdi okuyorum gibi hissettim. Velhasıl gene karmakarışık oldum. Ama iyi de oldum :) Teşekkür ederim...
YanıtlaSilBetül
merhaba..yazın çok heyecan verici,insanın hayallerinin gerçekde olabileceğinin ispatı..benim bazı sorularım olacak grundtvig ile ilgili sana nasıl ulaşabilirm..sevgilerle
YanıtlaSilMerhabalar arkadaşlar,
YanıtlaSilSamimi yorumlarınız için ben teşekkür ederim. Umarım hayallerinizi gerçekleştirme yolunda az da olsa tetikleyici olabilmiştir bu yazı.
sorularınızı duyguuzdas@gmail adresime gönderebilirsiniz.
Sevgiler
Merhaba,
YanıtlaSilEVS'ten yeni döndüm ve final raporu diye bir şey yazmam söylendi. Nasıl yazılacağı ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yok. Biliyorsan biraz bilgi verebilir misin?