16 Aralık 2012 Pazar

Attila'nın Torunları


Merhabalar, Ben Semih SARI. Yazıma etkinlik öncesi Romanya gözlemlerimle ufak bir giriş yapmak isterim. Türkiye’den ilk defa yurt dışına çıkan birisi olarak Romanya’daki ilk gözlemim sokaklardaki kadın popülasyonu ve işliliği olması normal bir durum olsa gerek. Doğu Avrupa ülkerinde kadınların daha fazla çalıştığını ve sosyal hayatta daha fazla yer aldığını duymuş olsam da orada bunu gözlemlemek daha farklı bir duyguydu. Normal şartlarda bakkallarda, marketlerde, büfelerde yaşlı amcaların olduğu güzel Türkiye’min aksine orada tam tersine kadınlar çalışıyordu. Bükreş (Bucharest) şehir olarak geniş sokaklarından da anlaşılabileceği gibi Sovyet mimarisinin izlerini batı mimarisinden daha çok taşıyordu. Old City adını verdikleri tarihi bölge mimari açıdan bütünlük içindeydi ve gönüllü bir ekip  Uniri meydanından her gün saat 6’da kalkan 1-2 saatlik bir geziyle yabancılara rehber eşliğinde bölgeyi gezdiriyordu. Bölge içinde Osmanlı’dan izleri de rahatlıkla görebiliyorsunuz. Kervansaraylar ve Osmanlı’ya karşı savaşan başta Dracula olmak üzere çeşitli kişileri bu bölgede görüyoruz ve Osmanlı’ların terkine dair 12 çanını da rahatlıkla duyabiliyorduk.





Ufak bir Bükreş (Bucharest) gezisinden sonra etkinliğimizin olduğu yere Zagon köyüne geçmiştik. Aslında köy demeye bin şahit, ama bizim Muhtar onların Mayor dediği gibi, siyasi planlama böyle olsa gerek. İlk gün akşam saatinde köye ulaşmıştık ve kızların yorgun olduğunu söylemesi üzerine biz üç erkek ufak bir köy turuna çıktık. Tur fazla uzun sürmeyince yakın barlardan birine girdik, ancak ne sürpriz: kimse ingilizce bilmiyordu. Barın arkasına geçip içeceklerimizi kendimiz alıp parasını ödüyorduk ve yabancı olduğumuz her halimizden belli olduğu için köyün bu popüler barındaki herkes bize bakıyordu. İlk günden köyde meşhur olduktan sonra ikinci gün, macar ekibi gelmişti ve etkinliğe bir girizgah yapmıştık. Etkinlik boyunca çeşitli grup çalışmaları, oyunlar, ‘hareketlendirici’ler ve çeşitli performanslar sergiledik. Bize birer günlük vermişlerdi ve bizden en fazla beş amaç belirlememiz istenmişti. Ben 4 amaç belirlemiştim ve amaçlarım öğrenmeye yönelikti, ancak partnerim Istvan pek konuşmayan birisi olduğu için kendi çabalarımla öğrendiklerimi yazdım. İlk etkinlikler köyü tanımaya ve ingilizce bilmeyen halkla iletişim kurmaya yönelikti, bizde sağolsun Macar arkadaşlardan yardım alarak işimizi halletmeye çalışmıştık. Transilvanya bölgesinde Romen’den çok Macar yaşadığından dolayı kendimizi Macaristan’da hissediyorduk.

Gündüzleri dil dersleri, girşimcilik, sosyal diyolog, AB’nin durmu ve Türkiye’nin adaylığı gibi konularda aktivite yaparken, geceleri her gün eğleniyorduk. Her gece, her bir grubun tanıtım etkinliği veya genel eğlenceler oluyordu. Yerel yemeklerin ve içeceklerin tanıtıldığı gecede, diğer gruplar alkole yürürken () bizim masamız sade ve zarifti. Türk kahvesi, lokum ve mesir macunu gibi enerji dolu bir masamız vardı. Macar gecesinde onlar kendi icatlarının ve bayanlarının reklamını yaparken, biz , medeniyetler mezarlığı Anadolu için, Türk gecesinde tarih dolu bir sunum yapmıştık. Yerel enstürimanlarımızı beğenmişlerdi. Macarların grup lideri Csaba gitar çalıyormuş ve bizim müziklerimiz onun dikkatini çekmişti.


Öte yandan gündüz aktivitelerinde Türkiye’nin adaylığına dair Hümeyra göz yaşartıcı bir sunum yaparak, Türkiye’nin AB’ye üye olması durumunda iki tarafın da neler kazanacağını gözler önüne sermitşi. Akabinde yapılan oyunda dört gruba ayrılmıştık ve Türkiye’nin adaylığını bir grup Türkiye olmak üzere, diğer gruplar tarafından çeşitli yönleriyle değerlendirmiştik. Türkiye, aday olması durumunda pozitif ve negatif  yönleri dile getirirken, diğer gruplar ekonomik; askeri ve güvenlik; dini, kültürel yönlerden duruma yönelik görüşlerini bildirmişlerdi. Genel olarak ekonomik grup tarımsal yönden rekabet geleceğini ve olumsuz bir durum olacağı dile getirirken ve askeri grup da sınırların büyüyeceğini ve kontrolün zorlaşacağını ve Türkiye’nin komşuların istikrarsız devletler olması gerekçeleriyle olumsuz yönleri dile getirmişlerdi. Ben dini ve kültürel gruptaydım ve dinlerarası diyolog sayesinde barışın pekişeceğini dile getirmiştik. En nihayetinde Türkiye 2/3 gibi bir çoğunlukla üye olmuştu. Yupiii…





Genel anlamda güzel bir etkinlikti ve programlardan çok katılımcıların dil yetenekleri üzerinde daha faydalı bir çalışma olduğu kanaatindeyim. Bizim gruptan diğer katılımcı arkadaşların söylediği gibi bu tarz etkinlikler, etkinlik programı olarak, daha eğlenceli oluyormuş, bilemiyorum. Ancak her şeye rağmen bize iz bırakan, güzel anılar ve hatıralar kaldı.

SEMİH SARI
Romanya-2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder