3 Mart 2012 Cumartesi

AGH Sürecim ve Lizbon Anıları...


        
      Merhabalar, ben Gökalp. Portekiz’in Lizbon şehrinde 3,5 ay boyunca  ANEVE Gençlik organizasyonunda AGH gönüllüsü olarak çalıştım. Bu benim ilk yurt dışı deneyimimdi, oldukça da heyecanlı ve meraklıydım aslında. Lizbon bilindiği gibi tarihi özellikleri oldukça ön planda olan bir şehir. Uçak ilk havaalanına indiğinde fikrim biraz ilginçti; ‘burası mı!’ dedim kendi kendime çünkü tek katlı oldukça mütevazı bir havalimanı vardı Lizbon’un.

        Hava alanında Barış karşıladı beni. Barış benden yaklaşık 2 ay önce Lizbonda’ki hayatına ve AGH projesine başlamıştı; bense bir süre vize süreci ile boğuşmuş ve bu nedenle biraz yola geç çıkabilmiştim. Otobüs ile şehrin içine, merkezine doğru ilerledikçe şehrin esas ihtişamı ortaya çıkıyordu. Binalar ve sokakların görüntüsü gerçekten çok etkileyiciydi. Bilindiği gibi Lizbon tarihi yapıları, mimari eserleri ile ünlü ve Avrupa’nın bunları en iyi koruyan şehirlerinden birisidir.



         Otobüsten inip kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra vapur iskelesine geldik. Kalacağımız yer Barreiro adında, şehrin karşı tarafında bulunan 20 dakkika uzaklıktaki bir bölgeydi. İlk gün talihsizliği olacak ki vapur iskelesinde hali hazırda bir grev olduğunu öğrendik ve orada Helen’le karşılaştık; onun da ev arkadaşımız olduğunu o anda öğrendim. Barış, ben ve Helen yaklaşık 1 buçuk saat bekleyişin ardından tekrar istasyonun aktif hale gelmesiyle esas yaşadığımız bölgeye, Barrerio’ya geçtik. Lizbon’a ilk bakışım, ilk gördüklerim bu şekildeydi… İlk gün beni karşılayan ve projem boyunca devam eden grevler biraz kötü gibi görünse de daha sonra ufak detaylar olarak göründü ve şehri tanımaya başladıktan bir süre sonra aklımda Lizbon ile ilgili herhangi bir olumsuz düşünce kalmadı
J
İlk haftalarda Barış rehberliğinde şehirde küçük turlar atmaya başladık, küçük turlar dediğim yaklaşık 4-5 semt değiştirilerek yapılan turlar J  Şehirde çok uç noktalar haricinde her yerin yürüme mesafesinde olduğunu söyleyebilirim ve birçok bölgeye tramvay seferleri olduğunu, tramvay kullanımının da çok yaygın olduğunu ekleyebilirim.
  
         Birkaç gün içinde Lizbon’un İzmir sokakları ve İstanbul Boğazı’nı andıran görüntüsü sayesinde olucak ki şehre ve organizasyonuma alışmıştım. İnsanların sıcakkanlı ve çok samimi olmaları da bu süreci daha da kolaylaştırmıştı. Öyle ki yaşadığımız apartmanda bile iki yaşlı teyzemiz vardı, sürekli pencerede bizi yakalayabiliyorlardı. “Pencere teyzelerimiz” diyorduk onlara, neredeyse her gün BOM DİA ile uğurlayıp akşam vakitleri BOA NOİTE ile apartmana girişimize eşlik ediyorlardıJ 



Alışma evresini atlattıktan sonra 2 Fransız gönüllü arkadaş daha yerleşti. Onlarla yaşadığımız 1 aylık deneyimin ardından yerlerini Türk gönüllü arkadaşlara bıraktılar. İlk olarak Melike aramıza katıldı, daha sonra Hakan ve Fatoş.
 
           Proje sürecimin en zevkli ve öğretici zamanlarından biri olan varış sonrası eğitime Helen, ben ve Melike birlikte katıldık. Orada bizi çok farklı, eğlenceli, sürprizlerle dolu bir atmosfer ve eğitim bekliyordu. Kapsamlı bir oryantasyon ve eğitim içeriğinin yanında 5 günlük eğitimde yapılan geziler, şehri tanımak için oynanan check point oyunları, peynir yapımı atölyesi, şarap evi ziyaretleri, şarap tadımı, okyanusla ilk tanışma ve Portekiz dansı gibi bir çok zevkli aktiviteyle tamamen değişik bir deneyimdi. Bunların ardından eğitimin sonuna geldiğimizde bu zevkli ortamın tadı damağımızda kalmıstı J

          5 günlük eğitimin ardından kaldığımız yerden devam ediyorduk Lizbon deneyimlerine ve gönüllü hayatına. Gündüz ANEVE’in ofisinde gönüllü faaliyetlerin yürütülmesi ve yeni faaliyetlerin tasarlanması ile uğraşıyorduk. Bunların yanında ANEVE ‘in EVS kapsamında bugüne kadar oluşan neredeyse tüm bilgilerini düzenlemek ve database haline getirmek de görevlerimden bir tanesiydi. Aksam saatlerinde ise Bairro Alto (şehrin eğlence merkezi) gecelerinde epeyce bir vakit geçirebiliyor, Brazilian, African, Latin müzikleri ile dans edip canlı fado dinlemenin tadına varabiliyorduk
J  Şanslıydım çünkü güzel bir dönemde Lizbon’daydım. Cadılar bayramı, Christmas, yılbaşı ve birkaç özel gün ile beraber çok güzel günler geçirdim. Akşam yemeklerinin saat 10 civarında yendiği ve gece hayatının saat 11-12 sularında başladığı, eğlenceye oldukça önem veren ve çok düşkün olan Portekiz insanlarının kendilerini normal bir hafta sonunda tıklım tıklım olan Bairro Alto sokaklarına atmasıyla kimseye çarpıp düşmeden yürüyebilmek bile bir hayli zor ve o kadar da zevkliydi diyebilirimJ
         Bunların dışında Lizbon Sokak sanatçılarının şehriydi ve performansları oldukça etkileyiciydi. Birçok defa dinlemeye gittiğimiz ve arkadaşlarla birlikte gidip bizzat tanıştığımız sokak müzisyenleri Cabo Verde grubu ve üyeleri oldukça eğlenceli insanlardı. Hem farklı hem de  kulağa çok hoş gelen müzikleriyle Lizbon’da ayrı bir yerleri vardı benim için. Bu grubun üyelerinin Türklere karşı sempatilerinin olduğunu görebiliyorduk, Lizbon’dan ayrılana kadar bu grup ile keyifli küçük sohbetler geçirdik.
  
         Zaman hızlı geçiyordu ve projemin sonu yaklaşıyordu. Projemin son zamanlarında görmek istediğim birkaç değişik yer daha gezdim Bu arada arkadaşlarla şehirde oldukça fazla olan müzelerden bir kaçını ziyaret edip Belem bölgesinde bulunan sergilere katıldık. Lizbon’un meşhur bu bölgesinde bulunan  Pastéis de Belém (pastel de nata ) olarak da bilinen tatlısının da tadına baktık.

        Çok keyifli bir AGH sürecini geride bıraktığımı ve bana çok şey kattığını düşünüyorum. Bu nedenle bu sürecin başında bu yana yanımda olan Eski Avrupa Gönüllü Hizmeti Gençlik Derneği- TREX’ e ne kadar teşekkür etsem az. En önemlisi Lizbon gibi bir şehirde AGH gerçekleştirmek gerçekten çok güzel bir deneyimdi. Lizbon gerçekten anlatılarak bitirilecek bir şehir değil; içinde daha birçok güzellikleri barındıran bir yer. AGH ise herkesin yaşaması gereken bir gönüllülük deneyimi. Herkesin bir gün yaşaması dileğiyle…Adeos!! J

Gökalp Özerim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder