26 Mayıs 2013 Pazar

Yılın Röportajı!!!!

Dedilerki yılın röportajı çok iddialı bir başlık değil mi? Bence değil, Deniz ve Ozan Türkiye Gençlik Programı ülkesi olduktan sonra giden ilk gönüllü ekibinden, onlara ulaşmışız deneyimlerini bizimle paylaşmışlar,bizce önemli bir durum; Kendileriyle çok keyifli bir röportaj yaptım, kağıda dökünce baktım çok uzun oldu bir kaç parçaya bölmek zorunda kaldık... Eğer basılma imkanı olsaydı Ayşe Arman röportajları gibi pazar ekinin tam ortasındaki iki kocaman sayfayı kaplardı, ne de güzel olurdu:) Deniz ve Ozan kimdir diye bir giriş yazısı yazmıyorum zira onlar röportajın başında kendilerini tanıttılar, bize de bir pazar günü keyifle okumak kalıyor:)



TREX: Öncelikle vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz, Deniz ve Ozan (Alakavuklar) çiftiyle beraberiz, isterseniz önce sizi tanımakla başlayalım, Deniz ve Ozan çifti neler yapar?


Ozan: Biz 2002 yılında tanıştık, 2002 yılından beri beraberiz, 2009 yılında da evlendik, aşağı yukarı 4. yılımızı tamamlamak üzereyiz evliliğimizde.Gençlik projeleri ile 2002 yılında tanıştık, aslında ben 2001 yılında tanıştım daha sonra Deniz ile beraber bu işlere giriştik ve 2004 yılında AGH yaptık. Şu anda bir geçiş dönemindeyiz, Yeni Zelanda’ya taşınma sürecindeyiz.Dokuz Eylül Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışıyordum, Massey Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başlayacağım.

Deniz: Ben de Tesco Kipa’da satın alma müdürü olarak çalışıyordum. Yeni Zelanda’da koşullara bakıp karar vereceğim ne yapacağıma.

TREX: Peki AB programları, AGH, Gençlik çalışmaları, projeler nasıl girdi hayatınıza ve Türkiye’nin ilk gönüllüleri olarak aslında sanırım işler daha yeni başlamıştı Türkiye’de, o nasıl bir süreçti? Biraz bahseder misiniz?

Ozan: Bizden önce Euromed vardı, yani biz bu işe ilk girdiğimizde ve bilgi edinmeye başaldığımızda, Euromed programının altında bazı eylemler vardı. İşte eylem 1, eylem 2, eylem 5 vardı, gönüllü hizmeti vardı, kontak kurma seminerleri yapılıyordu. Bizim bu işlere dahil olduğumuzda Türkiye program ülkesi oldu ve bizim için de bu büyük bir şans oldu, o dönemki bilgi akışından da yararlanma imkanı bulduk. O dönemde biz Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Kulübü olarak bir grup oluşturmuştuk ve o grupla gençlik çalışmaları yürütüyorduk. Ben aynı zamanda kulüpte çalışıyordum, aynı zamanda bu bilgi akışı bizi bazı proje fikirlerine itti. 2002 de Deniz hayatıma girdikten sonra o da bu işlere dahil oldu ve hep beraber bu projelerde yer aldık. 2003 yılında ilk gençlik değişimimize katıldık. Genç Anlayış ve Değişim Derneği bizi deneyim kazanmamız için eylem 1’e davet etmişti. İzmir Urla’da Karantina adasında yapılan bir projeydi ve fanatizm ve ırkçılık üzerine idi. Biz ilk o projeyle beraber gençlik değişimine dair fikir sahibi olduk.

Deniz: O zamana kadar aklımızda non formal eğitimle ilgili net bir şey yoktu. Ve biz orada o kavramları, fanatizmi ve ırkçılığı nasıl oturtacaklar çok net gördük atölye çalışmalarında. Mesela yarışlar yaptırdılar, o yarışlarda ne kadar birliktesiniz, bir grup var eğleniyorsunuz ama bir yanda da rekabetçi bir durum söz konusu oluyor, grubunu tutuyorsun, fanatikleşiyorsun. Bu durumu oyunlarla ve bazı uygulamalarla göstermeleri çok etkileyici idi. Olayın sistemini mantığını orada kavradık aslında.

Ozan: Hep teoride gördüğümüz şeyleri orada pratikte görünce tamam dedik meğerse buymuş, tabi böyle olunca bizim daha önce yaptığımız bütün taslak programlar değişti ve biz 2004’de projemizi yaptığımızda gerçekten çok başarılı oldu.

TREX: Bu o zaman bir nevi yaygın öğrenimle ilk karşılaşmanızdı.

Ozan: Daha önce aslında Gülesin (Nemutlu) ve Sener (Ünal)’ın düzenlediği 2001 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde verdiği eğitimde biz gördük biraz, ilk deneyim oydu ama onu alıp uygulayacak kapasiteye sahip değildik. Zamanla oldu.

Deniz: Tabii ki bazı şeyler görmüş ve öğrenmiştik ama temayı o yönteme yedirmek önemliydi ve fanatizmin uygulamalarla açıklanması gerçekten inanılmazdı.

Ozan: Biz de Serkan (Uzmen)’in kafasında bir proje vardı; hep  Allianoi ile ilgili bir şeyler düşünüyordu, biz bu sefer yöntemi bu fikre yedirmeye başladık ve bir takım olarak üzerine çalıştık. Tema olarak kültürel mirası aldık ve nasıl bir gençlik projesi olur onu planlamaya başladık.

Deniz: Tema çerçevesinde ortak ülkelerimizi bulmaya başladık. Yunanistan, İspanya ve diğer ülkelerle anlaştık.

Ozan: Kasım başvurusuydu projemiz ve Mayıs ayında projeyi gerçekleştirdik. Gerçekten çok başarılı oldu ve 2005 yılında iyi uygulama seçildi.
Ulusal ajans açıldıktan sonra da Türkiye’de biz tekrar iyi uygulama olarak projemizin sunumunu yaptık.
Tam da o zamanlarda, ben Sener’lerden  eğitim aldığımızda eylem 2 den büyülenmiştim. Fikir çok hoşuma gitmişti ama 4. Sınıf, mezuniyet, yüksek lisans falan derken AGH yi ikinci plana atmıştım ama o dönem Deniz bir proje bulunca kendine ben de neden olmasın ki dedim.  Çünkü bana çok zor bulunuyor gibi gelmişti ama çok da zor olmadığını görünce daha bir ikna oldum.


TREX: Peki Deniz nasıl buldu projesini? Sanırım seninki tam da olması gerektiği gibi olmuş.
Deniz: Evet aslında hep ilkleri yaşadık biz Türkiye’de. Ulusal ajansın düzenlediği kontak bulma seminerine İşletme Kulübü’nü temsilen katılmıştım. Orada tanıştığım bir STK ile bu projeyi buldum. Koşullarını ve konusunu kendime çok uygun bulmuştum. İlk 1 nisan başvurusu olacaktı ama ulusal ajans 1 nisanda proje kabul etmeye hazır değildi o yüzden Ozan ve ben 1 Haziran’a başvurduk 2004 yılında.

 Ozan: Benim projem Doğu Almanya’nın bir köyünde bir seminer evinde idi; seminer evindeyapılan işlere destek olmak, evin işlerine yardım etmek gibi görevlerim vardı. Ufak bir yer olması, yapılacak işlerin çok olmaması gibi bazı problemler vardı fakat belli bir süre sonra başka bir Türk gönüllünün de gelmesiyle ve benim de ortama alışmamla birlikte çok keyifli bir hal aldı. İnsanlarla çok yakın ilişkiler kurdum. Evde gönüllüler dışında çalışan kişilerle de iletişimim çok iyiydi ve hala görüşüyoruz. Hayatımda iz bırakan çok önemli bir dönemdir.

TREX: Peki kaç ay sürdü projen?

Ozan: 11 ay sürdü toplamda.

Deniz: Mesela Ozan küçük bir yerdeydi ve ağırlıklı olarak işleri gönüllülerin yürüttüğü bir yerdeydi. Dediği gibi çok net iş tanımları yoktu. Benimse tam tersine projemde iş tanımları çok netti. Her şey çok koordineydi. Kurumda sosyal çalışanlar vardı, gönüllüler vardı ve ben de Avrupa Gönüllüsüydüm. Aslında benim orda olmam sistemi çok değiştirmiyordu çünkü her şey düzenli bir şekilde ilerliyordu ama orada olduğum süre içerisinde bir katma değer katıyordum tabii ki.

Ozan: Evet bizim iş tanımlarımız çok net değildi ama ben de dedim ki kültürlerarası öğrenmeyle ilgili bir proje yapmak istiyorum. Eğitimlere katılacağım dedim ve kendime bazı işler yarattım böylece.
Bir kaç projede yer aldım, iki tane de proje yazdım. Bir tane kontak kurma seminerinde organizasyon takımında yer alarak başka bir şehirde görev aldım. Böyle olunca da gençlik çalışmaları anlamında epey deneyim kazanmış oldum. Bir nevi oranın gençlik çalışanı haline geldim.  Birçok faaliyete katıldım ve çalışmalarımı ağırlıklı olarak kültürlerarası iletişim ile ilgili çalıştım. Daha önce de blogda yazmıştım, o süreler Doğu Almanya’da ırkçılık yükselmeye başlamıştı ve bizim dernek de aktif olarak bununla mücadele ediyordu. Bir Türk olarak o projede yer almak ve başka ülkelerden gençleri oraya getirmek bu noktada çok önemliydi. Ben de bunun bir parçası olmaktan büyük bir mutluluk duydum. Neonazilerin toplandığı bir gösteri oldu, hemen ardından yerel STKlar bir araya geldiler buna karşıt bir gösteri yaptılar, biz de dernek olarak orada yürüdük. Demokratik mücadelenin içinde yer almak da çok güzeldi benim için.

TREX: Yani biriniz küçük bir köydeyken diğeriniz büyük bir şehirdeydiniz. Aslında çok da yakın değilmişsiniz.

Ozan: Evet 550 km vardı aramızda

TREX: Biz gönüllülere aslında her zaman bunu söylüyoruz hazırlıklı olmaları için, her şey kağıt üzerinde yazdığı gibi ilerlemiyor maalesef. Mesela, Deniz, seninki çok koordine ilerlemiş, her şey çok belliymiş kimin ne yapacağı ama Ozan’ın projesinde  öyle olmamış.  Bu dediğim gibi bizim de hep söylediğimiz bir şey ama belki sizin de gönüllülere bununla ilgili tavsiyeleriniz olabilir. Gönüllüler gittiklerinde hayal kırıklığı yaşadıkları takdirde aslında kendilerine bir şeyler yaratabilirler, böyle bir seçenekleri var, senin gibi mesela sen projeler yazmışsın, gençlik değişimi yapmışsın, çeşitli girişimlerde bulunmuşsun…

Ozan: Evet zaten bizim kurumdaki genel anlayış buydu, biz size ortamı sağlıyoruz siz buyurun yapın gibi bir şeydi, tabii bir yandan da onlar açısından kolaya kaçmaktı. Ben sadece ofiste zaman geçirip AGH’mi bitirebilirdim de. Kimse neden böyle yapıyorsun demezdi ama ben oraya bunun için gitmedim. Yapabileceğim şeyler var mı diye baktım, destek de verdiler sağ olsunlar ve yaptım. Tabii ki daha yapılandırılmış olabilirdi. Zaten o dönem Alman Ulusal Ajansı ile de görüşmelerimiz oldu ve bizden sonra biraz daha yapılandırmaya çalıştılar. Bizden sonraki gönüllüler bizden daha rahat etmiş olabilirler.

Deniz: Benim de aklıma şu geldi, benim gidişime yakın projemin iptal edilmesi söz konusuydu, ben ise projenin AGH için o kadar uygun olduğunu düşünüyordum ki, Alman Ulusal Ajansına mail atmıştım. Burada değinmek istediğim konu sen orada gönüllü olarak olmasan bile o çarkın dönüyor olması gerekiyor. Senin varlığının mutlaka bir katkısı oluyor. Ama bazen  tanımsız ve belirsiz projeler oluyor, AGH gönüllüsüne birçok yük bindiriliyor, ya da bazen hiç bir görev verilmiyor bunun dengede olması çok önemli. Ve benim ki de tüm bunların çok dengede olduğu bir projeydi. O nedenle projenin bitirilmemesi için mail attım ve projenin ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya çalıştım.



Ozan: Deniz’in projesinin bir de şu noktası vardı. Dernek sosyal hizmet veren bir dernekti. Deniz hem toplum için faydalı bir şeyler yapıyordu hem de sosyal yaşamı için vakit bulabiliyordu. Bence de Deniz’in projesi her şeyin dengede olduğu bir projeydi.

Deniz: Haftanın üç günü sekizer saatten vardiya usulü dernekte çalışıyordum. İki gün de özel dil dersi alıyordum.  İki gün de haftasonu tatilim vardı zaten. Her şeyin mükemmel planlandığı bir projeydi. En çok sıkıntı çektiğim konu konaklama ile ilgili oldu. Onu da ev sahibi kurumumla görüşünce konaklama yerim hemen değiştirildi. Gerçekten de ummadığınız sorunlarla karşılaşabiliyorsunuz ama ev sahibi ve koordinatör kurumla görüşülerek halledilebiliyor.


Tabii ki devamı var, haftaya pazara:)

Büşra Güder
İzmir, 2013




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder