27 Şubat 2012 Pazartesi

Lucid Dreaming



   12 gün oldu. Buraya geldiğimden bu yanda belki bin kere "oturup bi'şeyler yazayım" dedim ama bir türlü elim gitmedi klavyeye. Tembellikten değil, biraz "nasıl anlatsam, nereden başlasam" biraz da "neredeyim ben şimdi, n'oldu geldim mi sonunda Selanik'e ?" şaşkınlığından.

   Şaşkınlığımı mazur gördüm, aldım karşıma kendimi yaz kızım dedim. Yaz kızım,anlat.




   Çok uzun zamandır hep bir şeyler için geri sayıyorum. Üniversite sınavına gir, üniversiteyi kazan son 5 ay. Üniversiteye girdin, okulu bitir, son 5 yıl. İstanbul'a dön, iş bul. Son 1.5 yıl. EVS yap, son 5,4,3,2 ve 1. Şu an bitiş çizgisindeyim, sonra ne olur ne biter hiç düşünmedim. Buraya geldiğim gün bir karar aldım, burada da geri sayarsan seni eşekler kovalasın tamam mı genç bayan dedim kendime. Ben fazla Amerikan filmi izlediğim zamanlarda kendime "hemen odana genç bayan", "şimdi kalkıp o mutfağı temizlemelisin anlaşıldı mı?" gibi komutlar veririm.

Selanik güzel, çok güzel. Şehrin içinde portakal ağaçları var, daha ne olsun. Evden merkeze yürürken bilmem kaç yüz yıllık kalenin içinden geçiyorsun, yetmedi mi? Alabildiğine güzel, engin bir deniz var, biraz gayret etsen yıldızlara dokunursun, öyle de aydınlık bir gökyüzü var. Tombul, tespihli ve bıyıklı taksici amcalar var, sokaklarda salep satan kadınlar var, yakışıklı simitçi gençler var ki ben buna çok şaşırıyorum.



   EVS olmak ise ayrı bir olay. Bir nevi "Survivor". İş yemeğe gelince "oha 5 euro çok pahalı" mevzu bahis içki olunca da "sen bize birer bira daha getir genç" dersem anlarsınız herhalde.

    Sonra projeler var, seminerler var, eğitimler var, dil kursları var, Aris gibi bir adamla çalışıyorsanız ekstra olarak ucuz spor salonu var, şarap var, eğlence var, bol bol yemek var.
   Peki ben ne yapıyorum burda? Projeler için sponsor bulmaya çalışıyorum, Selanik hakkında kısa filmler çekmeye, LGBT Rights konulu videolar çekmeye, gençlik çalışmalarını promote edecek reklam kampanyaları hazırlamaya çalışıyorum. Yalnız mıyım? Hayır. Benim gibi yarım akıllı bir ofis dolusu insan var. Llisi var misal, Aydan var, Llogari var, Olympia var, sonracıma Eva var, Aris var, arada gidip gelen gönüllüler var. Var oğlu var yani. Neyse panik yok, Ayşe Arman gibi yazmaya tam burada bir son veriyorum.

   Tamam şehir çok güzel ama burada olmanın anlamı benim için biraz daha büyük. Kendime "hayallerini gerçekleştiremeden ölen insanlar gibi olmiciim ben!" diye bir söz vermiştim. Ben burada hayalimi yaşıyorum, iyisiyle kötüsüyle. Geleceğime dair yeni hayaller kuruyorum, çok kitap okuyorum, her etkinliğe atlamaya çalışıyorum, olabildiğince çok insanla tanışıp, aklımın yettiğince yeni şey öğrenmeye çalışıyorum. Uzun zaman sonra sadece kendime yatırım yapıyorum.

    Zorlukları yok mu, var tabi. Beraber çalıştığım güzel insanları İstanbul'da bırakıp geldim mesela çok zordu, hala zor. Ailemi arkadaşlarımı özleyeceğimi bile bile geldim. Başlarda çok yalnız hissedeceğimi ama sonra düzeleceğimi bile bile geldim... ama geldim. Artık buradayım ve nefes alıyorum. Gergin değilim, hiçbir şey için panik yapmıyorum. Sakinleştim, ağırdan almayı öğrendim. Artık yemeğimi yavaş yavaş tadını çıkararak yiyorum.

Demem o ki, hayal kurmak lazım, hayallere koşmak lazım. Hayale koşarken bin parçaya bölünsen de durmaman lazım!

Ne demişler, kaçış en çok gardiyanları korkutur.

Sezgi Şahin/Selanik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder