Maceram çok kısa
sayılmaz 2 yıl öncesine dayanıyor aslında. Çok istedim bu projede yer almak.
Çok istedim yeni bir ülkeyi, kültürü tanımak ve çocuklarla bir arada olmak.
Yeni hayat, yeni yerler, yeni yüzler...
Bilirsiniz
herkesin yaşadığı korkuyu yaşadım bende. Çünkü Üniversite okumak yetmiyordu
artık iyi bir iş bulmak için. 2-3 dil gerekiyordu. 1 yıllık bir Avrupa macerası
hiç de ürkütücü gelmedi bu şartlar altında. Elbette zordu seçimim. İşim vardı.
Oturtmuş olduğum bir hayatım ve kariyer başlangıcım vardı. Çok düşündüm, çok
tarttım terazimde her artıyı, her eksiyi. Sonra bütün gemileri yakıp senelerce
istediğim hayalimin peşine düştüm.
Sadece 4 ülke (İtalya,
İspanya, Portekiz ve Almanya’yı çok istiyordum) ve çocuk projelerine attım
mailleri. 2 yılın sonunda aldım olumlu yanıtımı.
Garip bir gündü 4
Mart 2014 sabahı. Güneşli bir hava, aile ile yapılan son kahvaltı, ortamda bir
hüzün havası eşliğinde yudumladık çaylarımızı. Herkes gülüyor ardından uzunca
susuyordu. Alışmalıydık. 4 yıl üniversite 1 yıl iş hayatı derken 5 yıldır
ailemden ayrı yaşıyordum İstanbul’da. Çok gelmez bu ayrılık sandım ama uçağa
adımlar kala annemin yanaklarından süzülen damlalara dayanamadı yüreğim koy
verdi gitti… Ağlaştık… Hem ağlar hem giderim dedim ve gittim… Babama, anneme,
kardeşime, ananeme ve canım köpeğim güzeller güzeli Şila’ma (maltese terier bir
kızım var da :) sarılışım yüreğimde bindim uçağa.
Dondum kaldım uçak hareket edince, hiçbir şey hissetmiyordum. Ne heyecan, ne
sevinç, ne hüzün. Nötr oldu hayat bulutların arasında. Sonra düşünceler sardı beni,
doğru mu yapıyordum? İstanbul’daki işimi bıraktım, evimi dağıttım, ailemden
kilometrelerce öteye gittim, sevgilimi bıraktım ardımda aşkımı. İnandığım doğru
doğru muydu? Bilmiyordum. Öğrenecektim.
Uçaktan iner inmez
bir huzur ve heyecan kapladı benliğimi. Beraberinde yağan yağmur ile sanki
arındı bütün düşüncelerim. Havaalanında parçalanmış halde bulduğum bavulum bile
bozamadı mutluluğumu :) Geldiğimin 3. günü gittim kreşe ve
tanıştım miniklerle… Evet minik çünkü en büyüğü bile 3 yaşında olan 18 tane
çocuk sahibi oluverdim bir anda :)
Şimdi 1 buçuk ay
oldu İtalya’ya geleli. Doğal olarak İtalyanca’yı daha öğrenemedim. Çat pat
anlıyor ve anlaşıyorum herkesle. Miniklerim her sabah ‘’Buongiorno Sineeem’’
diyerek atlıyor kucağıma ve öpücüklere boğuyorlar :)
Yoğun bir tempoda
sürüyor hayatım. Pazartesi,Salı ve Çarşamba İtalyanca kursu için okula
gidiyorum. Perşembe günleri evime özel hoca geliyor. Kesinlikle yoğun ama
zevkli! İş saatlerim ise çok güzel 08.30 – 13.30! Beni hiç zorlamıyor.
Düşüncelerim mi?
Onlar huzura erdi. Geldiğim günden beri doğru olanı yaptığımı biliyorum. Oda
arkadaşım Sonia var kendisi Fransız. Onunla da İngilizce konuşuyoruz. Ağzımı
açamayan ben epey yol kat ettim 1 ayda İngilizce konusunda. Ailem? Özlemim… Hasretim…
Sevgilim? Yanıma geldi bile, dolaştık Floransa sokaklarında el ele :)
İşte
böyle başladı her şey. Bir rüyaya attılar sanki beni uyanmak istemediğim... Adım
adım gezdim adım adım büyülendim ve aşık oldum şehrin her bir köşesine.
İstedikten sonra yapılamayacak şey yoktur hayatta! Çok fazla, çok çok fazla
isteyin yeter.
Ah
İstanbul’um en çok da seni özledim. Boğazın huzurunu, Kız Kulesinin hüznünü, Beyazıt’ın
paslı tarihini…
Saygı
ve sevgililerimle öperim Türkiye!
Sinem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder