6 Ekim 2009 Salı

SERVUS !!!

Hayatımın bir çıkmaza girdiğini düşündüğüm bir anda kendimi AGH kapsamında bir gönüllü olarak buluverdim. Avusturya’nın şirin bir şehri olan Graz’ın tren garına adım atınca şöyle bir titredim. Sıcak ve güneşli günlerin ardından kapalı ve serin olan bu memlekette 1 yıl boyunca yaşayacaktım. Ama kaygılarımın boşuna olduğunu zamanla öğrenecektim.



Bu şirin kentte 1 yıla yakın bir süre kaldım. Türlü deneyimler içerisinden seçmece yapacağım ama hangisinden başlasam karar veremiyorum. Muhtemelen Graz’ın alternatif gençleriyle yaptığım dağ yürüyüşü en güzelleri arasında. İnsan yaşamının ne kadar değerli olduğunu hatırladığım anlardan biridir bu gezi. İşin ucunda ayağının kayıp uçuruma yuvarlanma riski olunca.. Ne kadar şükretmiştim yaklaşık 6 saat dağlarda kâh tırmanıp kâh otlu yamaçlardan kıç üstü kaydıktan sonra tekrar düz zemine ayak bastığımda. Oradaki manzaralar da cennetten birer kesit tabi ki de. Bunu da es geçmeyeyim.



Beni çok mutlu eden bir başka anım da derneğimin düzenlemiş olduğu Kardeş Türküler konseriydi. Gecenin sunumunu yapmak bana düşmüştü. Hele konser sırasında patlatılan bir Ege türküsünde (zaten memleket özlemiyle yanan ben) kendimi tutamayıp kurtlarımı bile döküvermiştim. Yaptıkları müziği pek beğendiğim bu grubun birçok üyesiyle tanışma fırsatını da yakalamış ve onlar için şehri rehberliğine bile soyunmuştum.

Kışın karlı geçtiği bu memlekette tek AGH gönüllüsü ben değildim tabi ki de. Bir akşam toplaştığımız gönüllülerle 10 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan benzinliğin marketine gidip gelmemiz 2 saati buldu. Milletin içindeki çocuk ruhu ortaya çıkınca karların üzerinde yuvarlan, kay, düş, kartopu fırlat gibi eylemlerle zenginleştirdiğimiz bu akşam alışverişine çıkma olayı da böylece uzadı. Acıyı tatlıyı paylaştığımız bu samimi arkadaşları gerçekten özlüyorum…

Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı varmış. Durum böyle olunca ben de yabancı arkadaşlara bol bol Türk kahvesi yaptım. Maksat Türk kültürünü tanıtmak ((: Ee tabi fal merasimi de kahvemizin olmazsa olmazı. Meğer bu kültür sadece biz has değilmiş. Boşnaklarda, Gürcülerde ve Yunanlılarda da aynı muhabbet varmış. Bunu da öğrenmiş oldum. En keyifli kahve anlarım ise İzmir’den gelen diğer bir AGH gönüllüsü olan Gamze’yle paylaştığım anlardı. Kahvesi kadar sohbeti de tatlı olan can ciğer arkadaşım ((:


Noel, yılbaşı, paskalya tatillerini iyi değerlendirmek gerekir arkadaşlar! Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar çok uçağa ve trene binmemiştim herhalde. Maribor, Amsterdam, Köln, Venedik ve Trieste. Kendi bayramlarımızda ise soluğu Viyana’daki kuzenim ve ailesinde aldım. Dağcı çantası, uyku tulumu, rezillik, mutluluk… “Signorina! Signorina! Uyan artık!!!”.

Gezdiğim tozduğum yeter! Gelelim yaptığım işime. Gençlik merkezimiz adı: ‘ECHO’. Hedef kitlemiz: Getto gençliği. Arka plan: hip-hop / rap, grafitti, Bushido, bilardo, Türk, Balkan, Rus… Zaman zaman çileden çıkartmalarına rağmen sevdim bu gençlerle çalışmayı. Son derece ‘cool’ takılan bu gençlerle ilk başta iletişim kurmada zorlandıysam da zamanla Almancayı da öğrenmenin etkisiyle onlarla muhabbetimde ilerleme oldu. Tam birbirimize alışmışken de bir de baktım rüya bitmiş…


Gülfer ÜNLÜ
Verrein JUKUS (Juz ECHO), “Youth’s Energy”
Graz, AVUSTURYA,2008

1 yorum:

  1. tebrik ediyorum cesaret verici bi yazı olmuş her gencin bu hayat akışını görmesi gerekli diye düşünüyorum

    YanıtlaSil